Üst üste esnerken gözlerimi açık tutmakta zorlandığımı fark ettim. Tüm gün pencereden dışarıyı izlemiştim ve her ne kadar kabullenemesem de Paul'ün gelmesini bekliyordum. Bunu düşünmek bile beni rahatsız ediyordu fakat onun etrafımda olmaması hoşuma gitmiyordu. Neden ona bu kadar alıştığımı bilmiyordum. Kendime öfkeleniyordum. Beynimin içinde dönüp duran bu düşüncelere bir son vererek pencerenin kenarından ayrıldım. Salazar piyanonun üzerinde uyuyordu. Ona gülümseyerek üst kata çıktım ve odama girdim. Üzerimi bile değiştirmeye halim yoktu. Bu nedenle yatağa girdim ve bir an önce uyumak için gözlerimi kapattım. Bu gece neden bu kadar halsizdim? Her gece yatağa girmeden önce saçlarımı tarardım ve geceliğimi giyerdim. Ama bu gece bunları yapmamıştım. Üstelik huzursuz da değildim. Ben bir prensestim ve alışkanlıklarım buna göre şekillenmişti. Sanırım zamanla tüm bu prenses rutinlerini terk ediyordum. Kendimi bir prenses gibi hissetmiyordum. Paul haklıydı. Ben bir cadıydım! Bunca zaman insanlarla konuşmayı neden denememiştim ki?! Bu dünyaya ayak uydurmayı neden başaramamıştım?! Bilmediğim çok şey vardı. Yüzyıllardır yaşıyordum ve dünyada neler olup bittiğinden haberim yoktu. Tek yaptığım bir ucube gibi insanları korkutmak ve piyano çalmaktı. Hayatım bundan ibaretti. Buna hayat denemezdi ki! Içimdeki huzursuzluk beni uyutmamıştı. Paul'ün nereye gittiğini öğrenmem gerekiyordu. Belki ona her şeyi anlatırdım ve bana yardım ederdi. Onu kendime yakın hissediyordum. Başka birisine güvenemezdim. Yataktan hızla kalktım ve odadan çıktım. Merdivenleri ikişer üçer inerken gürültü çıkarmış olacaktım ki Salazar uyanmıştı. Meraklı gözleri beni izlerken evden çıktım. Paul'ün evinin önünden geçerken tuhaf hissediyordum. Çıplak ayaklarım soğuk betona her değdiğinde ürperiyor ve cesaretle dolup taşıyordum. Paul'ün komşusunun evine gelmiştim. Yıllardır burada yaşayan bir çiftin eviydi burası. Saatin kaç olduğunu önemsemeden sertçe kapıya vurdum. Biraz sonra kapı açıldı ve üzerinde geceliğiyle bana bakan iki ürkek gözle karşılaştım. Ne diyeceğimi bilemedim ama konuşmam gerekiyordu.
"Üzgünüm sizi rahatsız etmiş olmalıyım. Paul'ün nereye gittiğini biliyor musunuz?"
Kadının ağzı açık kalmıştı.
"B-ben bilmiyorum."
"Peki iyi geceler."
Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde geri dönmek için yürümeye başladım. Yaşlı kadının hala arkamdan baktığını hissedebiliyordum. Haklıydı. Yıllar önce beni görmüştü ve yıllar sonra yaşlanmış olmam gerekiyordu fakat onun karşısına aynı halimle çıkmam gerçekten onu korkutmuş olmalıydı. Yine her şeyi mahvetmiştim! Tanrım ben hiçbir zaman mutlu olamayacak mıydım?!
.....
Otel odasında kafamı yastığa gömmüş yatıyordum. Hawaii'ye gelmiştim ve gezilecek o kadar çok yer varken ben otel odasında yatmayı tercih ediyordum. Bunu bana söyleselerdi asla inanmazdım. Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi çok severdim fakat düşüncelerim beni rahat bırakmıyordu! Sabah kalktığımdan beri hiçbir yere çıkmamıştım. Sadece kahvaltı yapmış ve eşyalarımı toparlamıştım. Bu sabah erkenden Teksas'a dönmeyi planlıyordum fakat neredeyse öğlen olmasına rağmen kıçımı yataktan kaldıramamıştım. Üzerimde bir ağırlık vardı. Tembellikten nefret ederdim ama bu yaptığım tembellikten başka bir şey değildi.
"Oda servisi!"
"Ne istiyorsunuz?!"
Yatakta doğrularak kapıya doğru baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötülüğün Dansı
FantasiHer şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.