Uyandığımda görebildiğim tek şey zifiri karanlıktı. Nerede olduğumu bilmiyordum fakat yumuşak bir yerde yatıyordum. Gözlerim bağlıydı ama bunun dışında hiçbir yerim bağlanmamıştı. Kaçırılmış gibi değildim sanki. Yavaşça doğruldum ve gözümdeki kumaş parçasını çözdüm. İlk gördüğüm şey karşımda duran cansız mankenin üzerindeki gelinlikti. Hemen etrafıma baktığımda bunun bir rüya olduğunu anladım çünkü yüzyıllar önce yaşadığım saraydaydım. Burası benim odamdı. Yataktan kalkmaya çalıştığımda üzerimde farklı bir elbisenin olduğunu fark ettim. Artık bunun bir rüya olduğuna emindim. Ayağa kalkarak gelinliğe yaklaştım. Mükemmel görünüyordu. Fakat bu benim gelinliğim değildi. Bu gelinlik fazla yeni duruyordu ve göz kamaştırıcıydı. Ellerimi beyaz kumaşta gezdirdim. Ardından kulağıma dolan müzik sesi beni korkutsa da ne olduğunu anlamıştım. Rüyalarımda hep böyle olurdu. O berbat müzik çalardı ve ben odadan çıkınca aşağıda dans eden Orlando ve Valery'i görürdüm. Yine öyle olacağını tahmin ediyordum ancak duyduğum bu müzik korkunç değil aksine huzur vericiydi. Merakla odadan çıkarak tırabzanlara yaklaştım ve aşağı baktım. Balo salonunun tam ortasına kurulmuş bir yemek masası vardı. Kaşlarımı çatarak ne olduğunu anlamaya çalışsam da hiç bir şeye anlam veremiyordum. Bu bir rüya değilse en son John tarafından kaçırılmıştım ve o bir cadı olduğuna göre beni buraya getirmesi zor bir şey olmamalıydı. Eğer bu bir rüya değilse ve her şey tahmin ettiğim gibiyse buradan hemen kaçmalıydım. Hızlı ve sessiz adımlarla merdivenlere ulaştığımda dikkatle basamakları indim. Loş ışıklı salona baktığımda köşede beni izleyen bir siluet gördüm ve korkuyla geri çekildim. Bu John olmalıydı. Tanrım şimdi ne yapacaktım?! Acaba Paul yokluğumu fark etmiş miydi? Beni aramak için yola koyulmuş muydu? Her şey yoluna girmişken bunlar olmamalıydı. Buradan ve John'dan hemen kurtulmalıydım.
"Benden ne istiyorsun?!" diye bağırdım siluete doğru. "Üzgünüm John. Ben Paul'u seviyorum. Lütfen beni bırak ve mutlu olmama izin ver."
John sessiz kaldı ve yavaşça bana yaklaştı. Başını öne eğmişti. Merdiven basamaklarının yanında durduğunda biraz geri çekildim ve onu izlemeye devam ettim. Loş ışığın aydınlattığı başını kaldırdığında gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Bu John değildi.
"Paul!"
"Ben de seni seviyorum Patricia. Seninle geçirdiğim her an her saniye mutlu hissediyorum ve bu mutluluğun ebedi kalmasını istiyorum."
Paul bir anda önümde diz çöktü ve elimi tutarak gözlerime baktı.
"Prenses Patricia Rodriguez lanetini kaldırmama yardım eder misin? Benimle evlenir misin?"
Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu ve neler döndüğünü yeni yeni anlıyordum. O sırada John karga formunda uçarak geldi ve ağzında tuttuğu kutuyu Paul'e vererek karanlığa geri uçtu. Paul kutuyu açtığında parlayan yüzüğü bana uzattı. Kalbim heyecanla çarparken yüzyıllar sonra başıma gelen bu olay için Tanrı'ya tekrar şükrettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/250611321-288-k355896.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötülüğün Dansı
FantasiHer şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.