Hayatımda her şeyin yolunda gittiğini bilmek bana olağanüstü bir huzur veriyordu. Hala lanetliydim ama bunu da artık pek önemsemiyordum. Ölümsüz olmak can sıkıcıydı. Acıyı hissetmesem daha güzel olabilirdi fakat insanların bana beslediği en ufak nefret kırıntısı bile benim için cehenneme dönüşüyordu. Sevgili ablam Valery gerçekten bana karşı nefretle dolu olmalıydı. Onun sevilmemesi benim suçum değildi ki. Küçüklüğümüzde bile hep somurtan ve hiçbir şeyden memnun kalmayan oydu. Babam sarayda misafir ağırladığında Valery odasından çıkmazdı ve bu büyük bir saygısızlık göstergesiydi. Ben ise yemeğe katılırdım ve bu bana eğlenceli gelirdi. Küçükken bile insanlar benimle sohbet ederdi. Olgun bir yapım vardı ve leydilerle konuşmak bana hiç sıkıcı gelmezdi. Bir keresinde bir leydi bana şunları söylemişti:
"Büyüdüğünde harika bir prenses olacaksın ve hem güzelliğin hem de saygınlığınla tüm prensleri kendine hayran bırakacaksın."
Bu sözler beni etkilemişti ve başımı dik tutarak gülümsemiş ve teşekkür etmiştim. O an kendimle gurur duymuştum. Valery ise bunları duymuş olacak ki kıskançlık krizleri geçirmişti. Valery'nin çıkardığı huysuzluklar yüzünden o akşamın mahvolduğunu hatırlıyorum. Misafirler memnun olmayan yüzlerle sarayı terk etmek üzereyken onlardan Valery adına özür dilemiş ve yine onları kendime hayran bırakmıştım. Ardından Valery'nin yanına giderek ona öfkeyle bakmıştım.
"Senin derdin ne?!"
"Git başımdan Patricia! Senden nefret ediyorum!"
O an kalbim kırılmıştı ama bunu belli etmeyerek oradan uzaklaşmıştım. İşte Valery'nin nefretini kazanmak bu kadar kolaydı. Bir prenses gibi davranmak buna yetmişti. Ben normal davranıyordum. Normal olmayan oydu. Neden böyleydi ki? Bu sorunun cevabını hiçbir zaman öğrenememiştim ve onun bu kaba hareketlerine de anlam veremiyordum. Şu an yaşıyor olsaydı veya ben geçmişe dönebilseydim ona bunu sorardım. O da umursamaz bir tavırla beni terslerdi ve normal olduğunu söylerdi. Aptal! Hayatımı mahvetmeye çalışmıştı ama gerçekleri görmemi sağlamaktan başka bir şey yapamamıştı. Ah! Tabi bedenimde açılan şu lanet kesikleri saymazsak!
Bu düşünceleri zihnimden uzaklaştırmak istercesine kafamı salladım ve uzandığım yataktan kalkarak aşağı inmeye karar verdim. Biraz piyano çalmak bana iyi gelecekti. Belki de Paul'e giderdim ve birlikte bir şeyler yapardık. Onunla olmak hoşuma gidiyordu. İki gündür evinden çıkmamıştı. Vakit geçirmek istediğimde işlerinin yoğun olduğunu söylemiş ve telafi edeceğini belirtmişti. Ben de onu rahatsız etmemiştim. Salazar'a piyano çalmış ve bol bol uyumuştum ama artık sıkılmıştım.
Odadan çıkacağım sırada gözüm köşede duran sandığa ilişti. Aklımda Paul'ün sözleri yankılanmıştı.
'İnsanlar onlara güzel şeyleri hatırlatan eşyaları saklarlar.'
Buna verdiğim güzel bir cevap vardı fakat Paul haklıydı. Bu sandığa bakıp acı çektiğim ve deli gibi ağladığım zamanları hatırladım. Kalbimde Orlando'ya ait tek bir aşk kırıntısı bile kalmamıştı. Tüm o güzel ve saf duyguları Paul için hissediyordum artık. Gerçekten hak eden birine değer veriyordum. Bana geçmişi unutturacak tek kişi oydu. Ona aşıktım.
Makyaj masamdan el aynasını aldım ve içindeki anahtarı çıkararak sandığa yöneldim. Kilidin sesini duyduğum an eskiden ilk göz yaşımı döktüğüm an olurdu fakat şimdi hislerim yokmuş gibiydi. Sandığın ağır kapağını kaldırdım ve içindeki gelinliği çıkardım. Bu gelinliği giydiğim ilk anı net olarak hatırlıyordum. Prova yapılırken herkesin bana hayranlıkla baktığını...
Üzerimde bu gelinlik varken her şeyi yapabilirmişim gibi güçlü hissediyordum çünkü ortada karşılıklı bir aşk olduğunu sanıyordum. Zavallı ben!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötülüğün Dansı
FantasiaHer şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.