Yatakta bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Kendimi ne kadar zorlasam da olmuyordu, uyuyamıyordum. Odanın sıcaklığı beni bunaltmıştı. Yorganı üzerimden atarak yataktan kalktım. Pencereyi açmak istiyordum fakat gecenin bir yarısı o yaşlı kadının çığlıklarıyla uyanmak istemiyordum. Sonunda pencereyi biraz açıp odayı havalandırmaya karar verdim.
"Lanet olası yaz geceleri!"
Söylenerek pencereyi açtım ve o anda kulaklarıma hoş bir melodi ulaştı. Bu bir piyano sesiydi ve o kadının evinden geliyordu. Bu ses beni şaşırtmıştı çünkü yaşlı bir kadının bu kadar iyi piyano çalması bana tuhaf gelmişti. Anlaşılan bu konuda kendini geliştirmişti. Zaten evinden pek çıktığını sanmıyordum. Öyle ki onu hiç görmemiştim bile.
Pencereyi açık bırakmaya karar vererek yatağıma geri döndüm. Müziğin vermiş olduğu huzurla çok geçmeden uykuya dalmıştım.
....
"Sana işten ayrıldım dedim!"
"Paul eğer maaşın az geliyorsa bunu halledebilirim. Şu an bir çalışanımı daha kaybetmek istemiyorum."
Yumurtalı ekmeğimden bir ısırık daha aldım. Sabahtan beri lanet olası patronumu işten ayrıldığıma inandırmaya çalışıyordum.
"Hayır maaş sorun değildi. Ben yeni bir hayata adım attım ve yeni başarılar beni bekliyor Joe."
Joe'nun abartılı ve yapmacık kahkahası telefonu kulağımdan uzaklaştırmamı sağlamıştı.
"Yeni başarılar mı? Sen neyden söz ediyorsun?"
"Yeni bir romana başladım. İnan bunda çok başarılı olacağım. Bu roman benim tanınmamı sağlayacak."
"Senin o ucuz ve her biri diğerinin aynısı olan polisiye romanlarının bir halta yarayacağını sanmıyorum Paul. Parasız kalacaksın. Aklını kullan ve işe geri dön."
Joe'nun sözleri karşısında öfkeyle ayağa kalktım.
"Asıl senin o batmak üzere olan kokuşmuş reklam şirketinde biraz daha kalırsam hayatım mahvolacak."
"Peki işe gelme ama unutma sen bir yazar değilsin. Her kitap bastıran yazar olmuyor!"
"O aptal sesini kes Joe! Bir gün yeni romanımı imzalatmak için kapıma geldiğinde görüşürüz!"
Telefonu kapatarak koltuğa fırlattım. Bu adam kendini ne sanıyordu ki?! Herkes benimle ve yazdıklarımla dalga geçmenin ne demek olduğunu görecekti. Hızla odama çıktım ve bilgisayarı açtım. Yazdıklarımla dolu sayfalara son kez baktım. Hayır! Bundan pişman olmayacaktım. Yazılarımın hepsini bir hamlede sildim. Bugüne kadar polisiye yazmıştım ve başarı elde edememiştim. Artık yeni şeyler yazmalıydım. Ben gerçek bir yazardım ve ne olursa olsun bana ün getirecek bir roman yazacaktım!
....
Koştukça koşuyor kendimi rahatlamış hissediyordum. Joe ile olan telefon konuşmasından sonra kendimi dışarı atmıştım. Koşmak bana iyi geliyordu. Ne zaman canımı sıkan bir şey olsa aklımı boşaltmak için koşardım.
Nefesimi kontrol ederek daha da hızlandım. Ardından gözlerimi kapatarak biraz daha hızlandım. Risk almam gerekiyordu. Tıpkı şu an yaptığım gibi.
"Ben bir yazarım ve ne istersem onu yazarım!"
Gözlerimi açtım ve durdum. Gökyüzüne baktım. Bunu başaracaktım. İlginç bir şey yazmalıydım. Herkesin ilgisini çekecek bir şey.
Aklıma türlü fikirler gelmeye başlarken acele etmeden evin yolunu tuttum. Bu sefer her şey daha farklı olacaktı.
....
Eve gelir gelmez duş aldım ve kendime bir kahve yaparak bilgisayarın başına oturdum. Çok düşünmüştüm ve bir karar vermiştim. Bana hiç yabancı olmayan bir konu hakkında yazacaktım. Derin bir nefes alarak yazmaya başladım.
Ben Paul Clark. 34 yaşındayım. Hayatımdan kısaca bahsedecek olursam bir reklam şirketinde çalıştığımı ve bir kez evlenip boşandığımı söyleyebilirim. Evet sıradan bir hayatım vardı. Ta ki işimi bırakıp Teksas'ta kendime yeni bir hayat kurana kadar. Başıma ne gelmiş olabilir değil mi?! O zaman sizlere yan komşumdan ve onun ürkütücü evinden bahsedeyim.
....Cümleler kolaylıkla boş sayfaya diziliyordu ve ben bundan acayip keyif alıyordum. Kendi yaşadıklarımı anlatmak o kadar zevkliydi ki havanın karardığını fark etmemiştim bile. Parmaklarım ve gözlerim ağrıyordu ama ben hala yazmak istiyordum. Karnım da guruldamaya başlayınca pes ederek mutfağa indim. Kendimi ödüllendirmem gerekiyordu bu yüzden kolları sıvadım ve yemek yapmaya koyuldum.
Geçen iki saatten sonra mutfaktaki işim bitmişti. Salondaki masanın üzerine yaptığım biftek ve salatayı koydum. Ardından üst kata çıktım ve buraya gelirken kolilere sıkıştırdığım kırmızı şaraplardan birini aldım. New York'ta bir barmen arkadaşım vardı ve taşınacağımı duyunca bana birkaç şişe şarap ve votka hediye etmişti. Adı Eric'ti ve gerçekten eğlenmeyi bilen biriydi. İçimden ona teşekkür ederek salona döndüm. Kadehime şarap doldurarak bir yudum içtim. Aman Tanrım rahatladığımı şimdiden hissediyordum.
Bifteği ve salatayı iştahla yemiş çoktan bitirmiştim. Tabakları bulaşık makinesine attıktan sonra salona dönerek içmeye devam ettim. Yeni romanımın şerefine içiyordum.
Evin çok sessiz olduğunu fark edince müzik açmak için ayağa kalktım fakat dün geceki gibi piyano sesi duymaya başladım. Bu kez farklı bir melodi çalıyordu. Bu yaşlı kadın oldukça yetenekliydi. Nasıl göründüğünü çok merak ediyordum. Aklıma gelen çılgın fikirle ve belki de sarhoş olmanın verdiği cesaretle arka kapıdan bahçeye çıktım. Hava ılıktı ama bir an için titredim. Adrenalinin vermiş olduğu bir tepkiydi bu. Sessiz olmaya çalışarak çitlerden atladım ve yaşlı kadının bahçesine geçtim. Malikane tarzı büyük evinin büyük pencereleri vardı ama arkadakiler kapalıydı. Evin benim evime bakan tarafına ilerleyince uzun bir pencerenin açık olduğunu gördüm. Oraya gidince piyanonun sesi daha net gelmeye başlamıştı. Pencereden içeriye bakmak istiyordum ama siyah kalın perdeler buna engel oluyordu. Perdeyi aralamak için elimi uzattığım anda malikanenin içinde bir ses yükseldi. Olduğum yerde kalmama sebep olan bir kadının sesiydi. Şarkı söylüyordu fakat bu ses hiçte yaşlı bir kadına ait gibi değildi. O kadar güzeldi ki sarhoş olmama rağmen beni sarhoş ediyordu.
Merakım iyice artarken sabırsızca perdeyi tuttum ve yavaşça kenara çektim. Malikanenin içi mumlarla aydınlatılmıştı. Salon nerdeyse bomboştu. Büyük piyano tam ortada duruyordu ve kadın onu çalıyor aynı zamanda şarkı söylemeye devam ediyordu. Yüzünü giydiği pelerinden dolayı göremiyordum ama sesi gerçekten yaşlı bir kadına ait olamazdı. Onu izlerken büyülenmiş gibi hissediyordum. Gözlerimi ondan ayırmak istiyordum ama bir yandan da ona bakmaktan vazgeçemiyordum. Sonunda gözlerimi ondan çekmeyi başardım. Bu sefer dikkatimi başka bir şey çekmişti. Piyanonun üzerinde doğrudan bana bakan siyah bir karga. Bu kekimi çalan kargaydı. Ona baktığımı anladığında kadının tepesinde uçmaya başladı ve oldukça korkunç bir gaklama sesi kadının durmasını sağladı. Piyano çalmayı bırakan kadın kargaya baktı.
"Neler oluyor Salazar?!"
Adının Salazar olduğunu öğrendiğim karga hala bana bakıyordu ve bu ürkütücüydü. Kadın da onun bana baktığını fark ettiğinde göz göze geldik. Kadın hızla pelerinin başlığını yüzüne çekti ve pencereye doğru ilerlemeye başladı. Öyle panik olmuştum ki yerimden kıpırdayamıyordum. Kadın iyice yaklaştığında bacaklarımı hareket ettirmeyi becerebilmiş ve hızla çitlere koşmaya başlamıştım. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki nasıl çitlerden atlayıp evime girdiğimi anlamamıştım bile. Nefes nefese kalmış bir şekilde yere oturdum. Ardından bir çığlık sesi duydum. Onu öfkelendirmiş olmalıydım. Neden bu kadar korktuğumu bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı. O yaşlı bir kadın falan değildi. Onu görmüştüm! Peki neden herkes onun yıllardır burada yaşadığını söylüyordu? Buna bir anlam veremiyordum fakat bu işin peşini bırakmaya hiç niyetim yoktu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötülüğün Dansı
FantasyHer şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.