3. BÖLÜM: KÂBUSLAR

512 313 3
                                    

BÖLÜM  3: Kabuslar

Ece’den                                                              11.08.2019–18.00
                                                                                       İzmir

“Aybüke, hadi kuşum kalk. Hadi yemeği boş ver diyeceğim de, bu sefer de gece uyuyamayacaksın. Hem acıkmışsındır. Kalk kuşum hadi.”

“Beş dakika daha Ece lütfen!”

“İyi tamam o zaman. Ben iniyorum yemeğe, beş on dakikaya gelirim aşağı inmezsen. Tamam mı?”

“Tamam tamam, git sen hadi. Gelirim ben, kendime geleyim bir izin ver de.”

Aybüke’yi pansiyonun güzel odasında tek başına bırakıp kapıyı kapattım. Onun inadını bir ben bir de Nazlı biliriz. Aybüke’yle inatlaşmak hayatımda yapacağım gereksiz hatalardan biri olur. Bu yüzden üzerinde durmuyorum. O çok yaralı bir kız. Ailesi tarafından çok kez hayal kırıklığına uğratılmış bir kız. Ama bir o kadar da güçlü, hırslı ve azimli bir kız. Bateri hikâyesini sizin gibi ben de biliyorum ve Nazlı da. Biz üçümüz kardeş gibiyiz. Nazlı’nın ve benim kardeşimiz yok ya da bizden büyük biri, abimiz veya ablamız. Aybüke’nin ise bir abisi var. Hani demin dedim ya çok yaralı diye. Yarasının tek sebebi ebeveynleri değil, hatta yarasının asıl sebebi ebeveynleri değil, abisi. Beni hiç mi hatırlamıyor diye yanıyor. Özlem duygusundan, birini özlemekten ölesiye korkuyor. Bu yüzden Nazlı’yla daha iyi anlaşırlardı. Nazlı da vefat eden ailesine özlem duyuyor çünkü. İşte bu yüzden biz hep onun yanında olduk, mümkün olduğu kadarıyla yalnız bırakmamaya çalıştık. Ben ve Nazlı. Görkem ve Doruk ise bilmiyor. Aybüke onları abisi yerine koyuyor ama yetmiyor, öz abisini her şekilde özlüyor. Onlara ne kadar güvense de kendisi ile ilgili gerçekleri anlatmıyor ya da anlatamıyor, bilmiyorum tam olarak. Üstüne gitmemeye çalışıyorum. Çok zor çünkü, belki bu acıyı bilmiyorum ama hissedebiliyorum. Canı çok yanıyor, ben arkadaşımı çok iyi tanıyorum.

Merdivenlerden pansiyonun zemin katındaki yemekhanesine indim. Görkem ve Doruk’la orada buluşacaktık. Kapıyı itekleyip içeri girdim ve sağ tarafta duran masalardan birinde oturduklarını gördüm. Yanlarına doğru yavaşça yürüdüm. Masanın yanına vardığımda Görkem’in karşısındaki sandalyeyi çektim ve oturdum. Yemekleri çoktan almışlardı, bizi bekledikleri belliydi. Sessizce yemeğimi yiyeceğim sırada Görkem‘in sorusuyla kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Biriyle konuşurken göz teması kurmayı severdim.

“Ece, Aybüke nerede güzelim?”

“Uyuyor. Kalkmadı ya da kalkamadı.”

“Niye bu kadar çok uyuyor anlamadım.”

“Geceleri uyuyamıyor dedim ya! Boş ver Görkem.”

Görkem’i Aybüke konusunda geçiştirmek her ne kadar zor da olsa bu sefer üstelemedi. Aybüke’nin yaşadıklarını tam olarak bilmese de Görkem de kendini Aybüke’nin abisi gibi görüyordu. Doruk da aynıydı hatta Doruk’un ciddi ve şüpheci halleri gerçekten çok daha farklıydı o esprili Doruk‘tan.

“Emin misin kızım sen? Bizim bilmediğimiz bir şeyler var gibi sanki. Yoksa bizim soğuk nevale birine abayı mı yaktı?”

Gülümseyerek bana sorduğunda gerçekleri söylemeyeceğimi ve sır tutabildiğimi Görkem az çok bilirdi ama Doruk… Bilmiyordu. Demin dedim ya size şüpheci halleri farklıdır diye. Tahminleri de bir o kadar saçmadır Doruk’un.

“Hayır Doruk. Saçmalama.”

“Niye kızım Aybüke âşık olamaz diye bir kural mı var, varsa biz neden bilmiyoruz?”

DOMİNO Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin