DOMİNO-2 BÖLÜM 1: SÖNMEYEN BİR ATEŞ

7 3 1
                                    

BÖLÜM 1: Sönmeyen bir ateş

Aybüke'den 23.09.2019-10.21
İstanbul

Her yer çok gri. Bulutlar var her yerde. Yağmur yağıyor şakır şakır. Ama ateşleri söndürmeyi başaramıyor. Bulutlar var her yerde. Gri bulutlar... Gıpgri bulutlar... Sis var gökyüzünde. Göz gözü görmüyor. Dumanla kaplı gökyüzü. Her yer gri oluyor. Bulanıklaşıyor her şey. Artık her şey grileşiyor. Ne siyah oluyor ne de beyaz. Artık her şey gri olacak. Yalnızca gri... Gri oluyor hayat yavaş yavaş... Yakında dünyada başka renk kalmayacak. Her şey gri olacak. Arada göze çarpan siyah hayatlarda olacak. Televizyonlarda acılarını paylaşan simsiyah hayatlar. Kaybettiğini kabullenemeyen simsiyah hayatlar... Ben de siyahlaşacağım artık, gri ömrüm tükenecek. Siyahlaşacağım artık, daha yeni başlıyorum...

İçimde kocaman bir yangın var. Ben o yangını her söndürdüğümde birileri tekrar yakıyor. Yağan yağmur beni üşütüyor ama içimdeki yangını söndürmeye yetmiyor. İçim alev alev ama ben çok üşüyorum.

Ansızın Görkem'in şarkı söyleyişi çınlıyor kulaklarımda.

"Bir yağmur yağsa yüzüme yüzüme"
"Kalbim yeter daha fazla üzülme"
"Su değse de baştan aşağı tenime"
"Simsiyahım farkım yok hiç geceden"

Kulaklarımı tıkıyorum duymamak için. Görkem'i duymak istemiyorum şu anda. Onun sesini kulaklarımda hissetmek istemiyorum. Arkamı dönerek arabaya doğru ilerlemeye başlıyorum. Ellerim hala kulaklarımda. Duymamaya çalışıyorum hiçbir şeyi. Hayatı duymamaya çalışıyorum.
Olmuyor.

Ne yazık ki olmuyor...

Adımlarımı hızlandırarak arabaya biniyorum. Beni görmelerini istemediğimden hızla el frenini indirip vitesi değiştiriyorum. Beni görmemeleri için tam dik oturmayıp arabayı yavaş yavaş geriye doğru hareket ettiriyorum. Sokaktan dönmeden önce son bir kez ona bakıyorum. 6 yıl sonra ilk ve mümkünse son kez...

Mümkün mü peki?

Bilmiyorum galiba, artık hiçbir şey bildiğimi düşünmüyorum.

Son hızla kalabalıklaşmaya başlayan İstanbul'u dikkate almadan hızlanıyorum. Ara sokaklarda yaptığım hız yüzünden pişman olmak istemediğimden doğruca ıssız yerlerden birine doğru sürüyorum arabayı. Usta bir şoför olmamama rağmen hızımı arttırıyorum. Kendim dışımda kimseye zarar vermeyeceğim bir yere vardığımda göstergedeki sayı iyice yükseliyor.

120...

130...

150...

170...

180...

En sonunda ürküp ani bir frenle duruyorum. El frenini çekerek ani bir yavaşlama yaşıyorum. Emniyet kemerimi takmadığım için savruluyorum. Yanağıma yapışan ıslak ve siyah görünen saçlarımı kulağımın arkasına atarak gözyaşlarımın yüzümün her bir parçasına değmesini sağlıyorum. Gözyaşlarım akıyor yanaklarımdan sırılsıklam olmuş pantolonuma doğru. Ellerimi ve başımı direksiyona yaslayarak öylece oturuyorum. Ansızın gelen üşümeyi umursamadan ağlamaya devam ediyorum. Allah biliyor, kaç dakika sonra gözyaşlarım duruyor, yerini yanma ve kıpkırmızı gözler alıyor. Baş ağrısına dönüşüyor yanma. Daha çok üşüyorum. Ansızın daha çok ıslanmak geçiyor içimden. Çamurlaşmaya başlayan yola aldırmadan ayağımdaki beyaz spor ayakkabılarla, incecik koyu yeşil sweatshirtümle ve buz mavisi dar paça kot pantolonumla dışarı adımımı atıyorum. Zaten ıslak olan saçlarım yağmura aldırmadan ıslanmaya devam ediyorlar. Gözyaşlarım bahar yağmurunun damlalarına karışıyor. Yağmur şiddetini arttırıyor. Rüzgâr baş göstermeye başlıyor. Umursamadan ıslanmaya devam ediyorum. Bir süre sonra daha fazla dayanamayarak yere düşer gibi oluyorum. Arabaya tutunarak ayaklanıyorum. Kafamı kaldırarak yağmur damlalarının işini kolaylaştırıyorum. Daha çok ıslanıyorum. Yüzüme temas eden yağmur damlalarının sayısı artıyor. Orantılı olarak gözyaşlarım tekrar başlayarak hızla artışa geçiyor. Hıçkırıklarım baş gösteriyor. Sağ elim arabaya tutunurken sol elim gökyüzüne uzanıyor. Tutamıyor bulutları, engelleyemiyor yağmuru. Yağmur yağdıkça içimdeki ateş harlanıyor. İstemiyorum acımın büyümesini, yağmurun yağmasına engel olmaya çalışıyorum. Beceremiyorum, hızla göz kapaklarımı aralıyorum. Yağmur gözlerime düşüyor, canım daha çok yanıyor. Birileri sırtıma yük kamyonunu boşaltıyor. Moloz yığını gibi oluyorum. Son bir güçle arabanın kapısını açarak içine biniyorum. Kapıyı kapattıktan sonra zaten ıslak olan oturduğum koltuk da tekrar ıslanmaya başlıyor. Umursamadan kafamı direksiyona dayayarak bir süreyi daha böyle geçiriyorum. Düşünmeye çalışıyorum, hafıza kaybı geçirmiş gibi oluyorum. Kafam çalışmıyor, sinirle radyoyu açıyorum. Radyo programcısı gereksiz bir konuşma yapıyor. Sinirle radyoyu da kapatıyorum. O an belki rahatlarım diye sahile gitme kararı alıyorum. Beyoğlu'ndan uzaklaşmak istediğimden yakındaki semtlerden birine, Bebek'e, gitme kararı alıyorum. Sırılsıklam bir şekilde hızla Bebek'e doğru yola çıkıyorum. Öfkemi ve diğer tüm kötü hislerimi dizginlemeye çalışarak hız sınırını çok fazla aşmamaya çalışıyorum. Arabayla yavaş yavaş otobana girerek Bebek'e doğru ilerlemeye başlıyorum. Hafif bir trafik olsa de bu trafiği umursamadan sollaya sollaya arabayı kullanıyorum. Artık saçlarımdan yağmur damlaları akmıyor. Gözyaşlarım duruyor ya da geçici bir süreliğine beni terk ediyor, bilemiyorum. Yanan gözlerimi umursamadan arabayı kullanmaya devam ediyorum. Arabanın ruhsatı Doruk'un üzerine olduğu için ona yazılacak bir trilyon cezayı düşünüyorum.

DOMİNO Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin