DOMİNO-2 BÖLÜM 24: TAHTA BLOKLAR

5 4 0
                                    


BÖLÜM 24: Tahta Bloklar

Aybüke'den
27.10.2019-10.56
İstanbul

Yürümeye devam ettim. Tek yaptığım buydu. Eski sevgilimin yeni sevgilisiyle oturup sohbet etmeyecektim elbette. Yağız'ın söyleyeceği hiçbir şeyi duymak istemiyordum, onu duymak istemiyordum, sesini bakışlarını, her şeyi unutmak istiyordum. Ona ait her şeyi unutmak istiyordum.

İhanet nasıl bir şey biliyor musunuz? Ne yalan söyleyeyim, bugüne kadar bir sürü insanın ihanetine uğramama rağmen şu an gibisini hiç yaşamamış gibi hissediyorum. Nedenini size sormayacağım, bildiğimi düşünüyorum.

Hayat bana sadece acıları verdi bugüne kadar, bir de Yağız'ı. Yağız benim yaralarımı sardı, yara bandı oldu bana. Kendine âşık etti beni, ben aşkı hayatıma almayı reddederken hem de. Hayatımın en parlak dönemini yaşadım belki de onunla. Sonra bir gün yaptığı aptalca bir hata yüzünden bitirdi beni. Bizi... Geriye bana kalan sadece onunla olan güzel hatıralarım ve acılarım oldu. Ayrılırken bencilce davranıp yapıştırdığı yara bantlarını çıkardı. Umursamadı canımın yanmasını. Sonra pişman oldu, affedilmek istedi, o yara bantlarını tekrar yapıştırmak istedi. Bunu kabul etmeyecektim elbette, bazı hatalar affedilemeyecek kadar büyük olurdu. Ama yine de hemen tesellisini bulmasını ve benden çıkardığı yara bantlarını başkasına yapıştırmasını beklemiyordum. Kalbim biraz daha kanadı, her an daha fazla. Ama vücudumdaki kan bitmiyordu, ölmek istiyordum ama kan kaybından ölmeyi bile beceremiyordum. O kadar beceriksizdim işte, ayrıca bir o kadar da saf ve budala!

Ansızın Görkem'in sesi yine kulaklarıma doldu.

"Acıların tutun beni kaldırın"
"Aşkın gelmiş geçmişine saydırın"
"Suçum aşksa ben cezama razıyım"
"Simsiyahım farkım yok hiç geceden"

Bu şarkının beni anlatmasından bir kez daha nefret ettim. Her bir kelimesinin yaşadığım bir anı temsil etmesinden nefret ettim. Hayatımdan nefret ettim. Yaşamaktan nefret ettim. Görünmez olmak istedim. Ölmek istedim. Ama onu bile yapamayacak kadar acizdim. Hem hayat da izin vermiyordu zaten, yaşamak ve bilmediğim günahlarımın bedelini ödemek zorundaydım.

Ölmek değil, yaşamak zor diyor okuduğum bir kitap. İlk defa okuduğum bir şeyin gerçek olduğuna inandım. Hayat tozpembe değildi kitaptaki gibi, buna rağmen o bana umut olurdu. O kitap ve daha fazlası...

Ben hayatımın düzeleceğine inandım hep. Acısız bir hayat diledim. Ama öyle olmuyormuş. Herkesin hayatında acılar varmış. Kimisininki büyük, kimisininki küçük. Hayatta çok fazla acı varmış ama insanlar bunu gizlemeyi becerebiliyorlarmış. Daha doğrusu insanların bir kısmı... Ben o acısını saklayabilen insanlardan değilim. Belli olmuyor mu zaten, güçsüz bir aptalım ben. Manyakça düşüncelerim de bunların kanıtı değil mi?

İnsanlar hep bir şeylere güvenirler. Ya da birilerine... Hayatımda altı kişiye güvendim. Bunların biri abimdi, ona güvenmenin cezasını çok ağır çektim. Sonra kalan beş kişiden dördü kardeşlerim oldu. Her şeyimi paylaştığımı sandığım insanlar oldular.

Ama yalanmış. Her şeyimi paylaşmamışım onlarla. Acılarım hala sadece benim yükümmüş. Onlar bana güvenmiş ama ben onlara tam olarak güvenmemişim. Acılarımı paylaşacak kadar mesela.

Sonra hayatıma biri daha girdi. Hayatıma aldığım son kişi. Yağız... Önce beni anlayan bir terapist gibiydi, sonra arkadaşım oldu. Sonra da dostum. En sonunda da sevgilim oldu. Ona güvendim. Bu sefer gerçekten güvendim. Ona içimi döktüm, acılarımı. Yüklerimi ilk kez biriyle paylaştım. Ama o da sağlam dal çıkmadı. Daha yolun yarısında kırıldı, tek başıma kalakaldım. Yüklerimi kaldırmak için eğildiğim andaysa onu başka birinin yüklerini taşırken gördüm. Kendini çabucak iyileştirmiş, yine kocaman bir ağacın en güzel dalı olmuş. Başka birinin yüklerini sırtlamış. Benimkileri bıraktıktan hemen sonra. Beni acılarımla baş başa bıraktıktan bir hafta sonra...

DOMİNO Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin