2 Ay Sonra
Steve ile Natasha'nın Blip'ten sonra tuttuğu eve James ile yerleşmiştik. 2 ay boyunca normal insanlar gibi yaşamıştık. Artık ne bir Yenilmezdim, ne de Steve'in olmamı istediği kişi.
2 aydır hiçbir sorun çıkmadan hayatımı yaşıyordum. Arada sırada Sam'in gittiği görevlere katılıyordum sadece. Ama kalkanı kullanmıyor, hâlâ düşünüyordum.
Aslında güçlerim gidince artık eskiye hayatıma resmen dönmüştüm ve bunun böyle devam etmesini istiyordum. Kalkanla beraber tekrar hayatımı mahvetmek istemiyordum.
Sadece uzun tişörtümle beraber cam kenarından dışarıyı izlerken kahvemi yudumladım. Arkamdan gelen adım sesleriyle iki kol belime sarılıp boynumu öptü.
"Günaydın..." Dedi James. Gülümseyerek kahveyi mermere bıraktım ve ona dönüp ellerimi boynuna sardım. Yeni kestirdiği kısa saçlarında elimi gezdirdim.
"Günaydın." Dedim ve dudaklarımızı birleştirdim. Tutkulu bir öpücükten sonra geri çekildim.
"Bugün Steve'i ziyarete gideceğiz."
Steve döndükten sonra Peggy'nin kaldığı huzur evine gidip orada yaşamak istemişti. Onu kırmayıp oraya götürmüştüm. Hafta da 3-4 kere ziyarete gidiyordum.
O başını sallarken telefonuma gelen mesajla geri çekilip tezgahtan telefonu aldım ve mesajı okudum.
*O öldü. Uykusunda...*
Gördüğüm mesajla nefesim kesilirken telefonu elimden düşürdüm. Bunu tekrar yaşamak istemiyordum, hayır istemiyordum...
Hayır, o ölmüş olmazdı. Steve'de ölmüş olamazdı.
"Ne oldu?" Dedi James telefonu yerden alırken. Mesajı okuyunca suratındaki değişikliği görüp bana döndü. Titreyen sesimle konuştum.
"G-gitmemiz... gitmemiz gerek."
***
Ayin başlamadan önce kilisede en öndeki sırada oturuyordum. Gözlerim doluydu, ağlamayı asla bırakamıyordum. Tabut gelirken onu en önde tutan James'e ve Sam'e baktım. Birkaç sene önce Peggy'nin tabutunu tutan Steve geldi aklıma. Zaman çok çabuk geçmişti, böyle olmaması gerekiyordu, olmamalıydı.
Bir süre sonra James ve Sam yanıma gelip oturdular, James uzanıp elimi tuttu. Ona bakarak yutkundum. Göz yaşlarım tekrar döküldü yanaklarımdan.
Peder konuşmasını yaptıktan sonra beni kürsüye davet etti. Çıkıp kendi konuşmamı yapmadan önce etrafa baktım. Kilise kalabalık değildi. Bu olayı bir süre gizli tutmak için sadece tanıdıkları çağırmıştım.
"Özgürlüğün bedeli ağırdır, her zaman öyle olmuştur. Her insan kendi özgürlüğü için savaşıp bir bedel öder. Bunu Steve Rogers derdi... ve o buna rağmen tüm hayatı boyunca diğer insanlarının özgürlüklerinin bedellerini ödeyerek geçirdi. Bizleri korudu, hayatını tehlikeye attı... Ta ki dinlenmeye fırsat bulana dek. O hepimiz için bir kahramandı. Yaptığı şeyi, yaşadığı huzurlu hayatı hak ediyordu... Aslında, insanların hayatı boyunca aniden gitmelerine alışıktı. Benim gibi. Ama onun da bir gün böyle aniden gideceğini tahmin etmemiştim. Olursa, hazırlıklıyım diye düşünüyordum... Değilmişim." Gözlerim tekrar dolarken geri çekildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐌𝐨𝐫𝐞𝐚 | 𝐁𝐮𝐜𝐤𝐲 𝐁𝐚𝐫𝐧𝐞𝐬
Science Fiction1940'larda normal bir SSR Ajanı olan Jessica Bethany Rogers, 2. Dünya savaşıyla birlikte erkek kardeşi Steve Rogers ve aşık olduğu adam James Buchanan Barnes ile beklenmedik bir serüvenin içine sürüklenir...