Ertesi Gün
Her zaman olduğu gibi saat altıda kalktım. Başım ağrıyordu, dün gece dayanamayıp viskiyi biraz fazla kaçırmıştım. Kendime gelmek için odadaki küçük duşa girdim. Çıktıktan sonra üstümü giyindim, hafif bir makyaj yaptım ve bir ağrı kesici içtim.
Dün ani bir çöküntü yaşamıştım. Bunları pusulamı kaybettiğim için olduğuna inanıyordum ve... bu aralar James'i fazla düşündüğümden. Ama bugün Steve'in bana ihtiyacı vardı. O yüzden onun yanında iyi görünmeliydim.
Bir şeyler atıştırdıktan sonra kendime sert bir kahve yaptım. Odanın içinde gezinirken etrafa baktım. Çok dağınıktı, toplayacak enerjim yoktu. Yatağa oturup kahveden büyük bir yudum aldım. Odamın kapısı çaldı. Bardağı kenara bırakıp esneyerek kapıyı açtım.
"Günaydın." Dedi kapının arkasındaki Peggy.
"Günaydın, İngiliz." Dedim başımı tutarak.
"Ne oldu?" Dışarı çıkıp kapıyı arkamdan hafifçe kapattım.
"Bir şey yok, gidelim hadi."
Peggy kapının arasına ayağını koyup bana pis bir bakış attı. Geri çekilip içeri girmesine izin verdim. Yatağımın yanındaki masada duran boş viski şişesini ve etraftaki dağınıklığı görünce derin bir iç çekti.
"Ciddi misin, Bethany? Nereden buldun bunu? Ayrıca buranın hâli ne?" Diyerek etrafı toplamaya başladı. Ben masanın üstüne bıraktığım kahveyi geri alıp yatağımın üstüne oturdum.
"Küçük bir zulam var. Viskisiz yapamıyorum... Ortalıkta biraz dağınık." Peggy dönüp bana baktı.
"Koca bir şişe viski, dağınık bir masa, yerdeki pis çamaşırlar... Evet, biraz dağınık. En azından içmek için beni çağırabilirdin."
"Haklısın. Kusura bakma, bu aralar kafamın içi çok dolu. Aklım James'te, Steve'de... biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı... Tek başıma." Peggy durup yanıma geldi ve yatağa oturdu, gülümseyerek elini omzuma koydu.
"Seni anlıyorum... Bunun nasıl bir his olduğunu da biliyorum." Başımı olumsuzca iki yana salladım.
"Bilemezsin, Peggy. Ofisten çalışmaya benzemiyor bu." Bir süre sessiz kalıp konuştu.
"Abimde ordudaydı." Şaşkın bakışlarımı ona çevirirken o gözlerini benden kaçırıp devam etti.
"Sen onu bile bilmiyorsun... Sana hiçbir şey anlatmıyorum. Sen ise zamanını tüm hayatını bana anlatarak geçiriyorsun..." Hâlâ hiçbir şey demeden ona bakıyordum.
"Bu iş teklifini aldığımda... nişanlıydım." Dedi bakışlarını bana çevirip.
"Ne?"
"Evet... nişanlım kabul etmemi istemedi. Ben de etmedim. Sonra teklifi abimin sayesinde yaptıklarını öğrendim. Bana 'hayalini gerçekleştir ve neysen o ol' dedi. Onu dinlemedim. Teklifi reddettim. Sonrasında evimize baş sağlığına gelen askerlerle birlikte... nişanlımdan ayrıldım ve buraya geldim."
"Peggy bunları bana anlatabilirdin. En azından abini... Neden hiçbir şey söylemedin?"
"Bilmiyorum... İnsanları hayatımdan nedensizce uzak tutuyorum ama... sen farklısın, Beth. Sen bütün hayatını bana anlatıyorsun, en gereksiz ayrıntısını bile. Artık senden sır tutmayacağım, daha fazla sır yok." Dedi gülümsemeye çalışarak. Başımı sallayarak ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐌𝐨𝐫𝐞𝐚 | 𝐁𝐮𝐜𝐤𝐲 𝐁𝐚𝐫𝐧𝐞𝐬
Bilim Kurgu1940'larda normal bir SSR Ajanı olan Jessica Bethany Rogers, 2. Dünya savaşıyla birlikte erkek kardeşi Steve Rogers ve aşık olduğu adam James Buchanan Barnes ile beklenmedik bir serüvenin içine sürüklenir...