Beğenmeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın...
🌝Günaydııııınnn🌝
Cihangir komutan hiç gocunmadan hedef tahtasına kadar gidip baktı. Buradan bakınca vurduğumu anlasamda emin olamıyordum işte. Kalbim heyecanla çarparken hiç-bir tepki vermeyen adam yine ellerini arkasında kavuşturmuş ve yanıma kadar gelmişti.
"Kubilay, Selim'i de özel eğitime alalım. " öyle bir konuşuyordu ki sanki hedefi vuramamışım ve iki kardeş sadece sohbet ediyormuş gibi. Kubilay komutanın sert gözleri bana dönerken istemsiz bir adım geri gittim. Her an bana bağıracakmış hissiyatı vardı.
"Öğle yemeğine gidebilirsin asker. " Kubilay komutanın talim yerini inleten sesiyle askerler tüfek sıkmayı bırakmıştı. Belli ki bu iş yemekten sonraya kalmıştı. Silahım sırtımda aç karnımı doyurmak için bende koşturacaktım ki yanımda ki adam kaşlarını kaldırınca istemsiz ayaklarım durdu. Düzlükte sadece benle Cihangir komutan kalırken gözleri yere attığım askeri montumdan yüzüme kaydı.
"Hala kendini tanıtmayı öğrenmedin mi asker?" Şu anda ikimizde aynı rütbede olduğumuz halde adam sadece bir cümlesiyle bile er olmadığını gösteriyordu. Yiyeceğim fırçanın bilincinde olduğum halde başımı olumsuz anlamda salladım. Kaç kişinin Cihangir komutandan korktuğunu görsemde adam iki gündür bana çok iyi tahammül ediyordu. "Nereliydin sen?"
"Muş. " başıyla onay verdi ve gözleri ismimin yazılı olduğu göğsüme değdi. Bense öğreteceği ufak bir bilgiyi bile dikkatle dinliyordum.
"Rütbesi senden yüksek biri sana soru sorsa bile hazır ola geçip adını, soyadını ve memleketini söyleyeceksin. Sen bir soru soracaksanda aynı şekil. " tam anlayamasamda sanırım mantığı biraz oturmuştu. Karşımdaki adamda bocaladığımı fark etmiş olmalı ki bir süre gözleri sırtımdaki silahta kaldı. "Silahını iki dakika montunun üstüne bırak. " emreden havası azda olsa gittiği için tuhaf bir şekilde kendimi daha rahat hissetmiştim.
Silâhı montumun üstüne bırakıp yine Cihangir komutanın karşısına geçtim ve kahvelerimi ilgiyle gözlerine diktim.
"Şimdi bana bir soru sormaya çalış. " hala kolları arkada olan adam bir saniye bile kıpırdamazken soğuk hava kendini dahada belli etmeye başladı. Bu gidişle kar dizimize kadar yağar.
Bedenimi gerip hazır ola geçerken sağ elimi dirseğimden hafif kırdım ve elimi şapkamın ucunda durdurdum. Cihangir komutan her hareketimi dikkatle izlerken heyecandan sesimi kız gibi çıkarmamaya dikkat ettim.
"Selim Ersöz. Muş komutanım. " bir şeyler olmamış gibi kafasını iki yana salladı. Dedigi şey bu değil miydi?
"Daha sert asker. İçindeki ateşi hissettir. " hala hazır olda ki halimi bozmazken istemsiz boğazımı temizledim.
"Selim Ersöz. Muş komutanım. "Bağırırken sesimi kontrol etmek zor olunca sesim titremişti. Cihangir komutanın bedeni bir anda kabardı. Ben ne yapacak diye beklerken aniden gür sesi kulaklarımı doldurdu.
"Cihangir Yılmaz. Ankara. " işte gerçek asker karşımda duruyordu. Sert yüzü, ateşle yanan gözleri, gerilen bedeni ve şapkasına koyduğu eliyle fazla iyi duruyordu. Aniden kahveleri bana dönünce nedensizce irkildim.
"Bu şekilde yapacaksın asker. " başımla onay verirken kendimden emin olmaya çalıştım."Selim Ersöz. Muş. " sesimi ayarlayınca istediğim etkisi azda olsa vermiş olmalıyım ki bu defa bir tepki vermedi.
"Söyle asker." Aklımda soru hazırlamamıştım ki. Bir an bocaladığımı fark eden adamın kaşları çatılınca anın heyecanına kapıldım ve saçmaladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR +18 (Ara Verildi)
Teen FictionErkek bedenine saklanmaya çalışan bir kadının hikayesi... ☆☆☆ Selin, içinde filizlenen canı öğrendiğinde yürüdüğü yolun dikenleri artmıştır. Öğrendikleri karşısında, arkasına bile bakmadan kaçan dolandırıcı bir satıcının...