"O klon sensin Han Jisung."
—————————————————
Jisung akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerken başını salladı.
"Yalan söylüyorsun."
Hyunsoo kıkırdadı.
"Bir zamanlar iki aşık mutant genç vardı. Bu mutantlardan biri Han Jisung, diğeri ise onun kurtarıcısıydı. İkisi üzerinde de deneyler yapılmıştı. İkisinin de klonları yapılmıştı. Bu iki mutantın klonlarını yıllarca özenle sakladılar. Zavallı babam bir gün Han Jisung'un klonunu uyandırdı ve minik bebeği bir aileye verdi. Han Jisung'un kurtarıcısının klonunu ise başka bir aileye verdi. Onları birbirlerinden uzak tutmak için ayırsa da Han Jisung'un klonu tıpkı mutant hali kadar güçlüydü. Bir şekilde birbirlerini yeniden buldular."
"Hayır!" Diye bağırdı Jisung ayağa kalkarak.
"Senin hikayen bu Jisung. Sen busun. Sen bir klonsun. Yüz yıl önce yaşamış birinin kopyasısın. Aşık olduğun adam bile önceden planlanmış. Yüzün, bedenin, düşüncelerin.. Her şeyin bir kopya. Sen bir hiçsin."
"Yalan söylüyorsun!" Diye bağırdı Jisung hıçkırıklarının arasında.
"Bu gerçek! Sen bir klonsun! Sen bir hiçsin!"
Jisung hızlıca ona doğru yürüyüp yumruk attığında içeri giren askerler ona silahlarını doğrulttu.
"Sana inanmıyorum!" Diye bağırdı Jisung dizlerinin üstüne çökerken.
"Başkasına ait anıları görmüyor musun? Sürekli dejavu hissi yaşamıyor musun? Kendini amaçsız hissetmiyor musun?"
Jisung elleriyle yüzünü kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
"Bunu bana neden anlattın? Neden?" Dedi hıçkırıklarının arasında.
"Çünkü Jisung.. Seni bir klondan daha fazlası yapabilirim. Sana bir amaç verebilirim. Bana sisteme erişim yetkisi ver. Makineyi çalıştırıp geçmişe gitmeme izin ver. Geri döndüğümde bütün dünyayı birlikte yönetebiliriz. İnsanların gözünde bir yönetici olabilirsin. Bir tanrı.."
"Kes sesini!" Diye bağırdı Jisung.
"Amaçsız yaşamaya devam etmek mi istiyorsun? Sana güç verebilirim. Sana yenilmezlik verebilirim. Yalnızca izin ver. Sisteme girmeme izin ver." Dedi Hyunsoo onun önünde durup.
Jisung'un midesi bulanıyordu. Ne düşüneceğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bir hiç gibi hissediyordu.
"İzin ver."
"Hayır! Sana asla yardım etmeyeceğim." Dedi Jisung gözlerini silerken.
"Ya öleceksin ya da dediğimi yapacaksın Jisung!"
"Ölmeyi yeğlerim." Dedi Jisung kararlı bir sesle.
"Neye güveniyorsun? O küçük zavallı aşkının ve aptal arkadaşlarının seni kurtaracağını mı zannediyorsun?"
"Onlar hakkında doğru konuş!" Diye bağırdı Jisung.
Hyunsoo öfkeyle güldü.
"Onu neden seviyorsun biliyor musun? Çünkü senin orijinal halin onu seviyordu. O neden seni seviyor peki? Çünkü onun orijinal hali seni seviyordu."
"Sus!" Dedi Jisung kulaklarını kapatarak.
"Seni sen olduğun için değil orijinal halleriniz yüzünden seviyor aptal! Sizin iradeniz yok! Mutant halleriniz nasılsa siz de öylesiniz. Birer kopya!"
"Sus!" Dedi Jisung kafasını sallarken.
"Madem bana yardım etmeyeceksin. Öyleyse öleceksin. Sana bir gün süre veriyorum. Düşün Jisung. Eğer fikrin değişmezse hem seni hem de o aptalları gözümü kırpmadan öldüreceğim."
Hyunsoo Jisung'un başını okşayacakken Jisung onun elini hızlıca itti.
"Götürün!" Diye emir verdi. Askerler onu kollarından sürükleyerek uyandığı odaya götürdü.
Jisung yere çöküp dizlerini kendine çekti. Düşünme yetisini kaybetmişti. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Tek istediği Minho'nun güvenli kollarında uyumaktı. Şu anda ona çok ihtiyacı vardı. Hayatındaki her şey yalandı. Onun dışında..
Minho ve diğerlerinin bütün bu konuşmaları dinleyip dinlemediğini merak etti. Kendisine takılan çip sayesinde tehlikeli de olsa Jisung'un gözünden görüp duyabilirlerdi.
Jisung dakikalarca ağladı. En sonunda gözünde yaş kalmayınca yatağa uzandı ve bacaklarını kendisine çekerek boş gözlerle duvarı izledi. Şimdi her şey daha da mantıklı geliyordu. Sürekli gördüğü kâbuslar.. Kurtarıcısı.. Kurtarıcısının boynundaki yılan dövmesi..
Sahildeki gece de aynı dövmeyi görmüştü. Demek sebebi buydu.. Yüz yıl önceki Minho ve Jisung'un hikayesini görüyordu. Peki Minho ile arasında olanlar gerçek miydi? Yoksa klon oldukları için, orijinal halleri yüzünden mi birbirlerinden etkilenmişlerdi?
Peki ya babası?
Babası da kendisine yalan söylemişti. Şu anda her ne kadar birinin kontrolünde olsa da geçmişte kimse tarafından kontrol edilmiyordu. Anne ve babası onu alıp kendi çocuklarıymış gibi büyütmüşlerdi. Kendisine sahte bir hayat vermişlerdi. Üstelik öz annesi bile olmayan bir kadın için travma yaşamıştı. Tamamen yabancı bir kadını özlemişti.
Jisung bunca zamandır amaçsız hissetmişti. Ne istediğini hiçbir zaman bilmiyordu. Sanki her zaman içten içe klon olduğunu, bir hiç olduğunu bilerek yaşamıştı. Amaçsız, boş, sahte..
"Beni gerçekten sevdin mi baba?" Diye fısıldadı kendi kendine. Jisung bu hayatta çok fazla insan tanımamıştı. Çok fazla insana değer vermemiş, konuşmamıştı. Sadece Jennie ve babası vardı. Babası gerçek babası değildi. Hayatta en çok değer verdiği kişi acaba Jisung'u bir kez olsun umursamış mıydı?
Jisung düşünceleriyle boğuşurken Jennie'yi düşündü. Belki de hayatındaki tek gerçek oydu. O hiçbir zaman kendisine yalan söylememişti. Onu gerçekten sevmişti ve onun tarafından gerçekten sevilmişti. Diğer herkesin aksine..
"Jennie dışında kimse beni gerçekten sevmedi mi? Hepsi yalan mıydı? Hepsi orijinal hallerimiz yüzünden miydi? Ben bir hiç miyim?"
Jisung kısık sesiyle fısıldadı. Canı çok yanıyordu.
"Ben de kendimi dramatik sanırdım."
•
•
•Günaydınnn. Sonraki bölümü akşama doğru atacağım. Bölüm hoşunuza gitmiştir umarım💜💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Eve | Minsung |
Science Fiction2150 yılında robotların hakim olduğu bir sisteme isyan eden 7 genç, başkanın oğlunu kaçırırsa ne olur? minsung✨ 08.07.2021