#17#

124 19 9
                                    

Arkadaşlar yorum veya vote yaparsanız çok mutlu olurum. Hikayem hakkında ki düşüncelerizi bilmek beni mutlu eder. İyi okumalar :)

*****

Öykü hemen önümüzden geçen taksiyi durdurup kapıyı açıp binmemi bekledi. Ben bindikten sonra Öykü de bindiğinde Öykü adresi verdi.

''Çok sinirlenmişdir'' dedi Öykü korkuyor gibiydi ama biraz. Aslında bende öyleydim ama çok büyük bir korku değildi bu. Birazdı. Mert'ten pek korkmuyordum ama Mert'ti işte ne yapcağı belli olmazdı belki de hayatımızın dönüm noktasıydı bu. Bir daha konuşmayabilir. Ne benle ne de Öykü'yle.

''Ya inşallah çok kızmamıştır'' dedi gene Öykü. Ona cevap vericektim ki telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp ekrana baktım.

''Kim arıyor açsana'' dedi Öykü.

''Mert arıyor açamam saçmalama neler yapabileceğini sende biliyorsun sadece sözleriyle bile öldürür bizi'' dedim o sırada telefonumda susmuştu zaten.

''Bence böyle yaparak onu daha çok sinirlendirceksin biliyorsun Mert ne istiyorsa o yapılcak yoksa sinileniyor işte bu da dik başlı ve inatçı olduğunun kanıtı işte ve eğer bizi umursuyorsa ki arkadan bağırışları bizi umursadığını gösterir bizi mahfedicek bu son saatlerimiz bile olabilir o derece'' dedi haklıydı. Mert bizi geberticekti. Ona hiç bir şey söylemeden evden çıkmış bir de üstüne bu gün onları ekmiştik. Onlarla vakit geçirmemiz gerekirken Tunç ve Berk'in yanına gidiyorduk. Aslında Tunç ve Berk'in yanına gitmek istiyordum kötü insanlar değillerdi başta onları pek sevmesemde sonradan fazla ön yargıyla yaklaştığımı fark etmiştim. Bir yandan da Mert ve Bora vardı tabi. Bu zamana kadar hep Mert beni dinlesin, benimle konuşsun, bana iyi davransın istiyordum kaç kez ağlaşıtım bu yüzden. Sırf benimle konuşmuyor dinlemiyor diye şimdi o bana şans tanıdı. O şansı da mahfetmiştim belkide. Hem Mert'le iyi anlaşırsak belki beni dinlerdi de ama ben herşeyi mahfettim. Tunç ve Berk'in yanına gidicektim onlar arkadaşımdı buraya kadar gelmişken geri dönemezdik zaten dönmeye pek niyetli değildim. Hatta bu saatten sonra eve hiç gitmesek yeridir. Ben böyle derin düşüncelerdeydim ki araba durdu.

''Geldik'' dedi taksici parayı verip indik.

Güzel bir yere benziyordu. Dışarısı pek görkemli değildi sadeydi. Zaten ben abartılı şeylerden her zaman nefret etmişimdir. Kafenin tatlı bir bahçesi vardı. Pek büyük bir yer değildi ama küçük olduğuda söylemezdi. Kafeye doğru ilerlerken Mert sürekli arıyordu. Durdum ve telefondan son çağrılara baktığımda yirmi kez aramıştı ve ben hiç birine cevap vermemiştim. İyi ki Öykü'nün telefonu onlarda yoktu. Bora sadece beş kez aramıştı. Belki daha çok arardıda Mert'ten pek fırsat kaldığını sanmıyorum. Bora ve Mert'in bende benimde onlarda numaram vardı. Teyzem gitmeden önce bizzat kendi Bora ve Mert'in telefon numaralarını telefonuma kaydetmişti. Mert aramayı bıraktığın da bu seferde Bora aramaya başladı. Hiç rahat vermiyorlardı sanki bilinçli yapıyormuşcasına. Bende telefonumu kapattım. Başka çare bırakmamışlardı. Daha fazla onlara dayanamazdım zaten onlar aradıkça vicdan azabı çekiyordum keşke gelmesemiydim diye ama bir yandan da Berk ve Tunç benim arkadaşımdı. Daha yeni tanımışken onları ekmek istemiyordum. Ki Mert ve Bora'yla da daha yeni yeni iyi anlaşıyorduk onları tam olarak tanımıyordum bile onlarından benden pek bir farkı yoktu. Her ne kadar Mert'le kuzen olsakta birbirimizden haberimiz yoktu işte. Ben buraya gelmeden önce kuzenim olduğunu bile bilmiyordum. Büyük ihtimalle o da öyleydi. Aslında teyzem arıyana kadar bir teyzem olduğunu da  bilmiyordum ya neyse... Aklımda ki düşünceleri bırakıp kafeye doğru ilerlemeye başladım. Büyük kapıyı iterek içeri girdim. Öykü'de benimle beraber içeri girdi. Kafeden içeri girdiğimizde adeta büyülenmiştim. İçerisine lavanta kokusu hakimdi. Burada bulunanların çoğu bizimle yaşıttı. Herkes çok mutluydu. Yani burdan öyle gözüküyordu. Zaten niye mutsuz olsunlar ki.  Durup dururken aklıma getirdiğim şeyler çok saçmaydı işte. Kafeyi incelemeye devam ettiğimde lavanta kokusuna uyumlu olarak çakıl taşı renginde olan duvarda lavanta renginde çiçekler vardı. Minderler ve aksesuarlarda lavanta rengindeydi. Kafenin bir duvarı ise tamamen camla kaplıydı ve açıla biliyordu. Berk ve Tunç ileride bir masada oturuyorlardı. Gülümseyerek onlara doğru ilerledik. Yanlarına gittiğimizde ''Selam'' dedi Öykü. Bora ve Tunç birbirleriyle çok uyumlu giyinmişlerdi ve bu kafenin renkleri gibi yumuşak renkler oldukları için insanların pek dikkatini çekmiyordu. Aslında ben de öyleydim. Üstümde ki beyaz ve pembe renkler fazla dikkat çekmiyordu. Berk'in üstünde beyaz bir gömlek ve uçuk mavi bir pantolon vardı. Tunç ise asker yeşili bir sweatshirt ve asker yeşili bir pantolan giymişti. Aslında giydikleri renkler birbirine yakın değildi ama uyumluydular işte.

''Otursanıza'' dedi Berk gülümseyerek ve devam etti ''Ne istersiniz ?''  Öykü hemen araya atlamıştı.

''Aslında evden bir an da çıktık ve ben çok açım'' dedi omuzlarını düşürerek onun bu hareketine kahkağa atmıştık.

''Aynı şekilde bende'' dedim Öykü'yü taklit ederek.

''Peki'' dedi gülerek Berk.

Yemeklerimiz geldiğinde konuşurken bir yandanda yemeklerimizi yiyorduk.

''Eee şu bize söylemediğiniz bizi götürceğiniz yer neresi ?'' dedi Öykü merakla aslında bende merak etmiştim. Berk ve Tunç önce birbirlerine baktılar.

Tekrar bize döndüklerinde ''Aslında o yapıcağımız şeyi iptal etmek zorunda kaldık'' dedi Berk üzgün bir sesle.

''Niye ki ?'' dedim kafamı yana doğru eğerek.

''Daha zamanı olduğunu düşündük o yüzden ama bir süre sonra yapıcağız'' dedi Berk gülümseyerek. Aslında merak etmedim değildi. Çok merak etmiştim.

''Peki aslında merak ettim ama bekliyebilirim'' dedim bende onlara gülümseyerek aslında içimden söylesinler diye surat asmak falan geliyordu ama onlarla tam olarak yakın arkadaş olamadığımız sürece böyle bir şey yapmaya utanırdım. Şu an düşüncesizce davranıp yapsamda sonraan aklıma geldikçe ne kadar gerizeklı olduğumu falan düşünürdüm ve böyle bir şey yapmak istemiyordum.

''Ne yani bu gün bütün gün bu kafede mi durucaz ?'' dedi Öykü kaşlarını kaldırarak işin o kısmını hiç düşünmemiştim açıkcası.

''Hayır biz onu da düşündük sizi sinemaya götüreceğiz'' dedi Tunç hafif yüksek bir sesle. Bu hareketine istemeden de olsa gülümsemiştim. Öykü'ye baktığımda o da gülüyordu. Bir an istemsiz bir şekilde rahatsız olmuştum. Anlık bir hareketle Berk'e dönmüştüm. Bana bakıyordu ama bakışları o kadar... Farklıydı ki...

Ne Bu Kitap Sevgisi ??Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin