Dövüş

1.1K 95 60
                                    

Yabancı bir oğlan sesini duyar duymaz gözlerimi açarak yattığım yataktan doğruldum.

"Sen de kimsin!"

Sorum, dün yaptığımız taş evde yankılanırken yatağıma bir yabancı çıkana kadar diğerlerinin ne halt ettiğini cidden merak ettim. Koluma hala sarılmakta olan kişiye baktığımda çok yakışıklı bir yüz ve aynı zamanda da tehlike uyarıları veren gözlerle karşılaştım. Siyah düz saçlar, menekşe moru gözler ve beyaz tenle kesinlikle çok yakışıklı biriydi. Ama çırılçıplak bir şekilde yatağımda benle birlikte yatarken, tüm bunlar bana onun kim olduğuna dair en ufak bir ipucu vermedi. Niye yatağımda çıplak bir çocuklaydım!?

"Ben benim."

Gururla ilan ettiği bu sözler kulağa saçma bir şaka gibi geliyordu.

"Biliyorsun değil mi daha evlenmemiş bir kızın yatağında kesinlikle olmaman gerekiyor."

"Oh! Sen kız mısın? Ben sadece konuşmayı daha yeni öğrenmiş bir bebek görüyorum."

İroni mi yapmaya çalışıyor bu velet! Eğer öyleyse hiç komik değil, hemde hiç!

"Dalga geçmen bittiyse, tanışma kısmına geçelim. Ben Orion, peki sen?"

Herkes kütük gibi uyumaya devam ederken benim burada daha ne kadar nazik olmam gerekiyor? Bu çocuğun kimseyi uyandırmadan yatağıma kadar çıkması oldukça şaşırtıcıydı. Özellikle Piti'nin kaçar gibi kolumda dövmeye dönüşmesi üzerine tedirgin olmamak elde değildi.

"Bir adım yok."

( Y.n: Dun! Dun! Dun! Dunnn!!! Beklenen an geldi çattı! ╰(⸝⸝⸝'꒳'⸝⸝⸝)╯)

"Annen, baban?"

"Yok."

"Peki. Bu ormanda mı yaşıyorsun?"

"Hayır."

"O zaman bu evi nasıl buldun da girdin."

Ehehehehee!

"Beni sen getirdin -mırıltı halinde; dolaylı yoldan-."

"Ben mi?" Dedim, şaşkınlıkla. Ne zaman bunu yaptım. Yoksa geceleri uyurgezerliğe mi başladım?

"Evet!"

Gurrrr! Grr!

Ciddi bir konuşmanın ortasındayken neden bir karın guruldaması sesi çıkar ki!? Neyse ki sesler sadece bana ait değildi. Büyük olan ses oğlandan gelmişti. Uzay bileziğimden onun giyebilmesi için bir pantolon ve gömlek çıkardım. Böyle çıplak durmaya devam edemezdi. Ancak verdiğim kıyafetlere 'ne yapacağım ben bunlarla?' der gibi bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. El mahkum iş başa düşmüştü. Bir prenses olarak nasıl bir hayattı bu böyle!?

...

"Gel, birşeyler yiyelim."

Kıyafetleri sonunda başarıyla giydirmiştim. Aç bir şekilde ise daha fazla doğru düzgün düşünemiyorum. Yatağıma kadar kimseyi uyandırmadan çıkması ve Piti'yi pusturması pekte hayra alamet değildi. Özellikle dünkü yumurtanın içinden çıkmışken! Bu bilgiyi de zor zoruna elde etmiştim. Piti konuşmaya fazlasıyla isteksizdi. Hele de bir imparatorla aynı ortamda olduğu için.

Karasu tavşanlarının imparator sınıfından bir seviye daha düşük olmaları aradaki farkın az olduğunu göstermez. Hükümdarlar arasında bile üst düzey hükümdarlar göze çarparken iki elementi kullanabilen sadece 10 kadar hükümdar vardı. Fakat bir imparator böyle sınırlanmış değildi. İmparatorlarda en az iki elemente hakimler varken bu sayı 6-7 kadar da çıkabiliyordu. Normal imparatorlar en fazla 2-3, çok nadirde olsa 4'e çıkanlarda vardı. İmparatorlarda normal sınıfına girmeyen canlılar da vardı. Bunlara kutsal canlılar denirdi. Çünkü bu canlılar en az 2 elemente sahipken insan şekline de bürünebiliyorlardı. Ne yazık ki bu canlılar normal imparatorlardan bile daha nadirdi. Özellikle de ejderhalar. Ejderhalar kutsal canlılar arasında bile özeldiler. Bu özellikleri de bir ejderhanın sahip olduğu elementlere bağlanabilirdi. Bir ejderha en az 4 temel elemente hâkimdi. Zaten diğerlerinden farkı da burada başlıyordu. Kutsal canavarlarda bile 5 elemente sahip bir canlı bulmak neredeyse imkansızdı. Ancak ejderhalar türlerine göre bu sayıyı 7'ye kadar çıkarabiliyordu. Yanımda da en az 4 elemente sahip bir ejderhanın olduğunu düşününce... Pek bir şey hissettiğim söylenemez aslında. Ejderha gibi kutsal bir canlı benim gibi bir karıncaya ne yapmak istesin, değil mi?

Çılgın PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin