Bu bölüme bol bol yorum istiyorum tamam mı🥺?
Yazardan;
Jungkook, Montgomery'i aniden önüne çekerek elinde beliren hançeri boynuna dayarken kesinlikle açık bir şekilde savaşın başladığı andı.
Tanrıça alayla gülerken Jungkook'u tanımıyordu. Jungkook'u hafife almak bir tanrıçanın bile yapacağı en büyük pişmanlık olacaktı hiç şüphesiz.
"Jungkook, güzel büyücüm, sence de sana merhamet edebilecek benden özür dilemek yerine işleri daha da bozman aptallığının kanıtı olabilir mi?"
Güldü Jungkook.
"Oğlun bile seni öldürmek için gelip benden yardım alırken sence de öylesine birinden özür dileyecek gibi mi duruyorum?"
Taehyung dışında herkes Jungkook için öylesine biriydi. Yani çokta kırılıp üzülecek bir durum yoktu aslında.
Tanrıçaysa her bir kelimesinde yalnızca sinirleniyordu. Aşık olduğu adamdan olan çocuğu onun kolları arasında tehlikedeyken ne yapacağını bilmiyordu aslında. Karşısındaki büyücü kesinlikle normal biri değildi. Yüzündeki gülüşün bir psikopata ait olduğundan neredeyse emin olabilirdi aslında.
"Sevgili Gomery hala bizim tarafımız da mısın?" Diye fısıldadı kulağına Jungkook.
"Jungkook saçmalıyorsun. Bırak beni. Bir tanrıçayı öldüremeyiz. Bunu biliyorsun."
"Ne yazık." Diye mırıldandı Jungkook.
"Annene iyi bak. Ölsende pek beraber olabilicek gibi değilsiniz."
"Buraya gel Montgomery. Bir şey olmayacak." Dedi annesi.
Gomery Jungkook'un kollarından ayrıldığı gibi annesinin yanına koşarken bu komik bir durumdu. Üç yaşındaki çocuğun annesine gidişinden farksız bir durumdu herkesin gözünde.
Bu sırada cadılar, elementçiler ve büyücüler çoktan birbirine girmişti.
Büyücülerin aldığı eğitim çok daha sert olduğu için açıkçası zorlandıkları söylenemezdi. Bazı cadılar arada sorun çıkarsa da üstlerine gelen su, ateş tarzı şeyler bir normali bile etkilemiyordu. Tanrıça onları bu yüzden seviyordu. Bir tehdit hiçbir zaman olmamışlardı.
Jungkook veya diğer büyücüler gibi ona kafa tutabilecek bir güç veya özgüvene hiçbir zaman sahip olamayacaklardı.
"Bendeki şanslarını doldurdun Jeon." Dedi Tanrıça.
"Ne yazık. Ben kimseye şans vermem. Akhumarin izin veriyorum."
Bu cümlenin anlamını karşısındaki tanrıça bile bilmiyordu.
Jungkook yüzündeki gülüşle geriye doğru yürürken gözlerinden biri maviye biri kırmızıya dönmüştü.
Tüm damarlarında önce mavi enerji parlamıştı. Bu ardından kırmızıya dönerken sonrasında mora dönerek Akhumarin'le güçlerini birleştirdiğinin resmi kanıtı olmuştu.
"Senin en büyük düşmanın hiçbir zaman biz olmadık sevgili tanrıçam." Dedi Jungkook.
"Tanrı soyundan gelenlerin en büyük düşmanı her zaman şeytanlardı."
Sonrasında Jungkook tanrıçanın beklemediği bir anda ona doğru hamlesini yapmıştı. Bir şeytanla tek bedenken adaletten kimse bahsedemezdi ona. Zaten karşısındaki tanrıça da pek adaleti sevmiyordu.
Taehyung sevgilisinin bu değişimi karşısında sadece şaşkındı. Çok sırları var diye düşündü. Çok fazla sırları var. Kendisine hiçbirini anlatmıyordu. Gerçi çok bir uzun süredir çıkmıyorlardı. Emindi ki zaman olsaydı Jungkook ona her şeyi yavaş yavaş anlatırdı. Jungkook'la birlikte oldukları süreç boyunca alakalı alakasız ona bir sürü şey anlatıyordu. Bunlardan bazıları kara büyü deneyimleri ve sonuçları da oluyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magicians ~Taekook
FantasíaElit ailelerinin en güçlü soylarından gelen Taehyung Sparks ve Jungkook Solaron anlaşamıyorlardı.