İ k i: "Bana prenses deme."

698 45 0
                                    

  

İki yüzüncü kez bana içirmeye çalıştığı nane limonla, "Aaa yeter ama Fatma abla." Dedim şikayet ederek. Bardakla aramıza güvenli mesafenin girdiğinden emin olmamla memnuniyetsiz bakışlarım salonda dolandı. Annemin düzenlilik takıntısını ispatlarcasına her şey sinir bozucu derecede yerli yerindeydi. Şimdiden odamın bana özgü dağınıklığını özlemiştim. "Ben neden buradayım? Odama gitmek istiyorum."

Kendi kafama göre buradan kalkamamak da diğer sinir bozucu olan şeydi. Oysa ki yürüyebilsem kimseyi ikna etmekle uğraşmama gerek de kalmazdı.

"Selvi hanım özellikle belirtti. Ne derseniz deyin buradan sizi çıkarmayacakmışım." Komutanından aldığı emirleri dile getiren bir asker edasıyla önüne bakıp konuşuyordu. Bir elini alnına değdirmediği eksikti. Emirler bitmiş olmalı ki anlayış göstermemi uman bir ifadeyle bana döndü. "Sizi düşünüyor Mahperi hanım. Dün siz panik atak geçirince kadın az daha kalpten gidiyordu. Çok korktu."

Bezgince onu izledim. "İyi ki bir atak geçirmişim. Ne zamandır olmuyordu bile. Amma abarttınız siz de."

"Kendinizi görmeliydiniz. Allah biliyor ya, aşırı kötüydünüz."

Aldığım nefesi seslice dışarıya bıraktım. "Şu an yine bir atak geçireceğim galiba. Az kaldı."

Söylenmeme karşılık eliyle kulağını çekip ortadaki tahta sehpaya üç kere vurdu. "Aman Allah korusun."

Onu ikna etmek için yeni bir şeyler düşünürken kapı zili çalıverdi. "Bu da kim ki şimdi?" Diyen Fatma Ablayı umursamadım. Düştüğüm durumdan kurtuluş yolu bulma arayışındaydım. Dik duruma getirdiğim belimi yumuşak kanepeye attım. Burada sıkıntıdan ölüyordum. Bari bilgisayarımı ya da telefonumu getirselerdi. Fatma abla geri dönünce bunu söylemeye karar verdim. Yastığa kafamı koymuş, bıkkınca koridor kapısını gözlüyordum. Ama beklediğim kişi yerine, 1.85 boylarında kumral saçlı, üzerine beyaz tişört ve altına kot pantolon giyen Korel gelmişti.

Ah, pardon Korel değil, eziğimiz diyecektim.

Ona dik dik bakarken onun bakışları etrafta dolanıyordu. En son bende kaldı gözleri. Başımdan ayaklarıma kadar süzmesiyle çığlık atmak istedim.

Keyfinin yerinde olduğunu gösterircesine sırıttı. Ellerini iki yana doğru açtı. "Mahperi, seni görmek ne güzel."

Dudağımı ısırdım, gözlerimi ayaklarıma çevirirken. Yüzüne bakmak beni daha öfkelendiriyordu ve bir atak daha geçirmek en son isteyeceğim şeydi. Öyle bir şey olursa annem sonsuza kadar beni gözünün önünden ayırmaz, salonda tutardı.

"Sessizlik yemini mi ettin? Neyse, önemli değil. Ben senin yerine de konuşabilirim."

"Neden buradasın?" dedim, bakışlarımı ayaklarımdan ayırmadan. Durumumun içler acılığını düşünmemeye çalışıyordum. Bu halde olduğum yetmezmiş gibi Korel'in her anıma tanık oluşu durumu daha beter hale getiriyordu. Önceki hallerimizle şimdiki hallerimizi kıyaslayıp benden daha iyi olduğunu düşünüyor olmalıydı.

"Belli değil mi?"

"Onu demiyorum. Bakıcılık gibi saçma bir şeye bulaşmanın sebebi ne?...... Baban mı?"

Korel'in ailesi hakkında pek bir şey bilmesem de sorunlu oldukları kulaktan kulağa tüm okulda yayılmıştı. Kafamı yan tarafa çevirdim. Karşı uzun kanepede oturmayı tercih etmişti. Ona baktığımın farkında değil gibiydi. Eliyle saçlarını karıştırıyordu yolmak istercesine. Dalgın bakışları yerdeydi. Söylediklerimin onun keyfini bu kadar dağıtmasına bakılırsa duyduğum söylentiler doğruydu.

Şşşt, Anda kal prensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin