Sandalyemi aynanın karşısına sürdüm. Durdum ve abartılı kırmızı ruju dudaklarıma sürdüm. Ruju indirirken yeniden yarattığım kendimi memnun gözlerle süzdüm."Sen." Gülseren'in sesi kulağa birazcık endişeli geliyordu. "İyi misin?"
Kısa olan saçlarım maşa yapmamla daha kısalmıştı. Siyah, omuzlarımı açıkta bırakan sifon bir gömlek seçmiştim, Gülseren'in dolabından. Altına giydiğim mini kot etek ve salık bıraktığım kıvırcık saçlarımla iyi bir kombin yaptığımı düşünüyordum. En kısa zamanda alışveriş yapıp dolabımı yenilemem gerekiyordu.
"Telefonumu verebilir misin Gülseren?" dedim, sorusunu es geçerek.
Uzattığı telefonla soluğu instagram hesabımda almıştım. Gülümseyerek birkaç fotoğrafımı çektim. İçlerinde tekerlekli sandalyenin görünmediğine emin olduğum fotonun altına, 'next post yakında:)' notunu düşerek paylaştım.
Uzun zamandır hiçbir şey paylaşmıyordum. Ve Pervin'in benim hakkımda yayınladığı yazı saklanma süremin sonuna geldiğimi gösteriyordu. Paylaştığım gönderiyi kibirle incelerken bildirimler ardı ardına yığıyordu ekrana.
"Oha. Kendini mi paylaştın?" Gülseren'in yüksek sesli konuşmasıyla rahatsız olmuştum. O, bu düşüncemden bihaber tepkisini dile getirdi. "Şimdiden baya beğeni aldı bile. Bu kadar takipçin olduğunu bilmiyordum."
"Yok, zaten. İçlerinden belki yüz, belki iki yüzü tanıyordur beni." Gözlerinde okuyabildiğim soru işaretleri beni daha da açıklamaya teşvik ederken sandalyemi hareket ettirdim. "Geri kalanı Pervin'in magazin sayfasından gelmiş olmalı. Ama önemi yok. Kendi kaderimi Pervin'in ellerine vermeyeceğim."
"Aklından ne geçiyor senin?" dedi, peşimden odadan çıkarken.
Küstah ve yıllardır göstermediğim bir gülümseme oluştu dudaklarımda. "Ona onun anlayacağı tarzdan cevap vereceğim."
"Tavırların... Demek istediğim o postu gördükten sonra uyumak istediğini söyledin ve sabah kalktığında çok değişmiştin. Tanıdığım Mahperi'yle şu anki Mahperi arasında baya bir fark var."
Asansöre binmemizle siyah ojeli tırnaklarımla zemin katın düğmesine tıkladım. Umursamazca, "Nasıl bir değişiklik?" diye sordum.
"Ne bileyim? Çok soğukkanlısın mesela...." Sözünün ortasında asansör açıldı. Hareket ederken tamamladı yarım kalan cümlesini. "... Sen panik olmaya fazla meyilli biriydin. O mesajı gördüğünde senin panik olman gerekiyordu, uyuman değil."
"Gülseren baya özgüvenlisin cidden." Alaylı sözlerim ne diyeceğini bilemezcesine kendini ifade etmeye çalışan kızı bir parça ciddileştirmişti. Benden yana baktı, bense sadece ileride beni süzen Korel'e. "Bir insanı iki günde tanıyamazsın. Sen beni tanıdığını sanıyorsun ama beni tanıdığın yok."
Sert laflarım onu suskunluğa itmişti. Korel'in tam karşısında durdum. İncelemesi sona ermiş olmalı ki gözlerime baktı.
"İyi misin? Arkadaşının paylaştıklarını gördüm. Endişeli olmalısın..."
Lafını yarıda kestim. "Sadece Pervin'inkini mi?"
Anlamamıştı. "Neyden bahsediyorsun?"
"Paylaşalı daha on dakika bile olmayan gönderimi." Dudak büzdüm. "Ona da bakmalısın. Açıkçası ben kendimi beğendim. Daha sık fotoğraf mı paylaşmalıyım ne?"
Yanından geçtim. Yemek masasında oturan annemle babama gülümsedim. "Günaydın." dedim, neşeyle. Bana ayrılan boşluğa geçip tabağımı doldururken tüm bakışlar üzerimdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şşşt, Anda kal prenses
ChickLitMükemmel arkadaşlara ve istediği her şeye sahip olan bir genç kız. Hayallerindeki üniversiteyi de kazanmasıyla sevincine diyecek yoktur. Ta ki geçirdiği kazaya kadar. Artık yürüyemiyordur, tekerlekli bir sandalyeye mahkum kalmıştır. Hayata küsen gen...