Uyku bastırdığı için bölümü düzenleme fırsatı bulamadım. Yeni bölümü daha fazla geciktirmek istemediğim için de atayım dedim. Umarım keyif aldığınız bir bölüm olurrr:)
.......................
Günlerdir tek kelime bile yazamıyordum. Üstüne canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Önümdeki masanın üzerindeki yemeklere boş boş baktım. Hiçbir şey yemek de istemiyordum. Sanırım depresyondaydım. Çatal, bıçak sesi dışında bir sessizlik hakimdi. Ve bu, sıkkın ruh halimi daha da pekiştiriyor, depresyonda olduğum düşüncesine daha da saplanmama neden oluyordu.
"Ne kadar da konuşkansın ya?" Barış'ın sesiyle baygın bakışlarım ona sabitlendi. "Beni buraya çağıran sensin ama ağzını açıp tek bir laf ettiğin yok." Masanın üzerindeki bıçağı elime aldım. Köfteyi küçük dilimlere ayırdım. "Kimle konuşuyorum ben Mahperi?"
"Canım konuşmak istemiyor."
"Okey.... Peki, benimle neden buluşmak istedin?"
Günlerdir süren bu ruh halimden kurtulmak için.
Sessiz kaldım. Canımı sıkan bir şey vardı sanki. Ne olduğunu anlamıyordum bir türlü. Ama tüm enerjimi ve ilhamımı götürüyordu. Sessiz kalmak istiyordum fakat Barış'a ayıp oluyor düşüncesiyle, "Yemek yiyelim diye." dedim.
"Yemek yiyeceğiz yani?" Şaşkın tınıyı fark etmiştim. "Tamam bana uyar."
Ağzıma götürdüğüm her yemek ağzımda büyüyordu. Daha fazla bir şey yiyemeyeceğimi anlayınca çatalı bıraktım. Sandalyeme yaslanırken etrafa göz attım. Akşama doğru geldiğimiz için restaurant fazlasıyla kalabalıktı. Kalabalık beni tedirgin etse de eskisi kadar fazla etmiyordu. Karşıma baktığımda Barış'ın telefonuyla ilgilendiğini gördüm. Gerçekten bencillik etmiş, ona ayıp etmiştim. Telafi etmeye çalıştım. "Nasılsın Barış?"
Sesimi duymasıyla kafasını telefondan kaldırdı. "Konuşmak istemediğini sanıyordum."
Gülümsedim. "Fikrimi değiştirdim."
Telefonundan gelen bildirim sesi dikkatini dağıtmıştı. "Bir dakika." Parmaklarını hızlıca hareket ettirmesiyle kiminle konuştuğunu merak etmiştim. Telefonu masanın üzerine koydu. Onu ifadesizce izlediğimi fark etti. "İyiyim Mahperi. Sen?"
"İyiyim." dedim kısaca. Kendimize düşen klasik, ezbere diyalogları okuyormuş gibiydik. İyiyim deyişim öylesine söylenmişti, gerçeklikten uzaktı. Kendimi fazla iyi hissettiğim söylenmezdi. Onunda görünüşü pek iyi hisseden birisine benzemiyordu. "Yorgun duruyorsun. Yine nöbet mi?"
Gülümseme uğraşına girdi. Bu durumdan bezdiği açıktı. "Doktor olunca baya rahatlayacağımı sanırdım. Ama olana bak. Dostumla buluşacak zamanı bile zor buluyorum."
"Haklısın. İstifa falan et bence."
Ağzından şaşkın bir homurdanış çıktı. "Şimdiye göre değerlendiriyorsun Mahperi. Ya sonra ne yapacağım?"
"Diğerlerinin yaptığını. Babanın durumu iyi. Onun yanında çok rahat basit bir işe başlayabilirsin."
"Bunu istemiyorum ki." dedi. "Babamın hazır işine konmak istemiyorum. Kendi kazancımı kendim ilgi alanım üzerinde sağlamak istiyorum. Her ne kadar zor olsa da."Etkilenmişçesine ona baktım. "Sana büyük saygı duydum Barış Kaleli."
Ciddi yüz ifadesi bozuldu. Neşeli bir kahkaha attı. Bende gülümserken kapı girişinden içeri giren biriyle gözlerim kesişti. Önüme döndüm. Gri gözlerin tanıdıklığını algılamamla gözlerim tekrar o noktaya çevrildi. İyi de kimse yoktu. Hayal falan görüyor olamazdım dimi? Hayalimde Korel'i gördüğüm düşüncesi utanca boğdu beni. Benle oyun oynadığı oldukça belli olan adamı hayal etmiş olamazdım.
"Noldu? Yüzün kıpkırmızı oldu."
"Hiçbir şey." dedim, bardağıma uzanırken. Soğuk suyu ağzıma diktim. Biraz daha kendime gelmiştim. "Kalksak mı acaba? Başım biraz ağrıyor da."
Barış sorgulamamıştı. Montumu giyerken restaurantın içinde dolandı bakışlarım. Hayal sandığım Korel'in gerçek olma ihtimaline karşın. Restauranttan çıkmadan önce durdum. Arkama döndüm. Her masaya baktım. Ama o yoktu. Netlik kazanmıştı ki ben Korel'in hayalini görmüştüm.
"Gelmiyor musun?"
Barış'ın seslenmesiyle hala dalgınca restauranttakilere baktığımı fark ettim. Kafamı iki yana salladım. Düşüncelerimin etkisinden sıyrılmak amacıyla. Dışarıya çıktığımda, Barış, "iyi misin?" diye sormuştu. Onu "başım ağrıyor." diye geçiştirdim.
Yol boyunca camdan dışarıyı seyretsem de dışarıdaki hiç bir şeyi görmüyordum. Tamamen düşüncelerimin esareti altına girmiştim. Depresyonda oluşumun nedenini öncekilerle aynı olduğunu düşünmüştüm. Yürüyemememle alakalı olabileceğini. Ama son zamanlarda bunu kafaya takmadığımı fark etmiştim ve eskisi kadar üzülmediğimi de. Nasıl olduysa tekerlekli sandalyeye bağlı olduğum gerçeğini kabullenmiştim. Yine de bir şeylerin yolunda gitmediği hissiyatı durmaksızın bende kendini gösteriyor, tüm hayat enerjimi sömürüyordu. Hayalimdeki gri gözler doldurdu aklımı. İstemsizce, Korel'le alakası olabilir mi diye düşündüm. Düşündüğüm gibi kendime kızarak düşünmeyi bıraktım. Bu imkansızdı. Korel ne alaka olabilirdi ki! Onun niyetini, tavırlarının arkasındaki sahteliği biliyordum ve bildiğim halde onun yokluğu yüzünden depresyona girecek kadar aptal değildim. En azından öyle olmayı umuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şşşt, Anda kal prenses
ChickLitMükemmel arkadaşlara ve istediği her şeye sahip olan bir genç kız. Hayallerindeki üniversiteyi de kazanmasıyla sevincine diyecek yoktur. Ta ki geçirdiği kazaya kadar. Artık yürüyemiyordur, tekerlekli bir sandalyeye mahkum kalmıştır. Hayata küsen gen...