B e ş: "Sayın takıntılı olmadığını iddia etse de tam tersi olan prenses..."

444 45 1
                                    

Düşünmekten uyuyamamıştım. Yatakta uzanmış tavanı seyrederken hasta olduğum bahanesini kullanmayı düşündüm. Geri vazgeçtim. Bir bahane uydurup oraya gitmemek Barlas'da, Korel'in dediklerinin haklı olduğu düşüncesini uyandırırdı. Ve ben bunu istemiyordum.

"Gideceğim." dedim, sağ yanağımı yastığa yaslayarak. "Ne olursa olsun o sinemaya gideceğim ve her şey güzel olacak."

Bakışlarım camdan dışarıya kaydı. Gökyüzündeki ay ve yıldızlara bakarken paniğimi bastırmak için derin bir nefes çektim içime. Ardından yatağımın kenarında duran kırmızı düğmeye bastım. Herhangi bir atak geçirmeme ya da karşılaşacağım herhangi bir soruna karşı acil durum düğmesiydi. Düğmeye bir kez basışımla direkt Fatma ablanın odasında alarm çalıyordu. Bir sorunum olduğunda böyle iletişim kuruyordum ya da genellikle telefonumdan arıyordum. Ama gecenin bir yarısı Fatma ablanın, telefonun cılız sesini duyabileceğini sanmıyordum.

Gökyüzüne bakmaya devam ederken Fatma ablanın gelişini bekledim. Bir dakika bile olmadan kapım gürültüyle açılarak duvara doğru çarptı. Gözlerimi oraya çevirmemle Fatma ablanın yanıma kadar gelmiş, korkuyla beni izlediğini gördüm.

"Mahperi hanım, iyi misiniz? Başınız falan mı döndü ya da yine bir atak falan mı..."

Saçmalamalarını yarıda kestim. "Bunlardan daha acil bir durum söz konusu. Sabah için hazırlanmam lazım. Ne giyeceğim hakkında ise hiçbir fikrim yok."

Yüzü ağzımdan çıkan her kelimeyle şaşkınlıktan türlü türlü hallere giriyordu. Susmamla, "Efendim?" dedi. "Bu muydu acil durum? Ben de bir şey oldu zannetmiştim."

Dudağımın sağ ucu öfkelenmeye başladığımın habercisi olarak yukarıya doğru kıvrıldı. "Beğenemedin mi Fatma abla?" Aksi çıkışım şaşkınlığını yok etmişti. "Sorunumu küçümsüyor musun yoksa bana mı öyle geliyor?"

"Yok canım." dedi dönüşte zirve yaparak. Elindeki telefonun ekranına baktı, sonra bana doğru çevirdi. "Saat daha 1 ve yarına hazırlanmak için biraz erken değil mi?"

"Bir mi?" Dedim önleyemediğim telaşla. "Geç bile kalmışım. Ancak yetişirim."

"Ya sabır."

Ağzının içinde dedikleriyle, "Kendi başıma kalkmamı bekliyorsun herhalde." Dedim, oturur vaziyete geçerken.

"Sandalyenizi getireyim ben hemen." diyerek minik odaya kaçtı. Çıktığında tekerlekli sandalyeyi de beraberinde sürüklüyordu. Binmeme yardım etti. "Beni dolabın önüne götürebilir misin?" Diye ricada bulundum.

Büyük pembe dolabımın önünde durdurdu sandalyeyi. Kapağa elim yetişiyordu, araladım. Fakat dolabın içi karanlık kalıyordu. Hava kararmıştı ve odadaki tek ışık kaynağı masamın üzerindeki abajurdu. Bu ışık, dolabımın içini görebilmem için yeterli değildi. Mırıldandım. "Işığı yaksana Fatma abla."

Anlayamadığım bir şeyler söylendi. Işığı yakmasıyla oda daha da aydınlanmıştı. Dolabın içindeki giysilere baktım. Sessizliğim Fatma ablanın "Bir şey mi oldu?" diye sormasına neden oldu.

"Evet." Dedim, 'mahvoldum' diye bağıran yüzümle. "Ben ne zamandır bu kadar berbat giyiniyorum?"

Parmağıyla çenesine hafifçe vururken düşüncelice, "sanırım 3,5- 4 yıl oldu." Dedi. Bu tavrı ağzımı açık bırakmıştı. Tepkimin farkına varmasıyla aceleyle açıklama yaptı. "Yani tarzınızı değiştireli o kadar oldu. Tüm kıyafetlerinizi makasla kesmiştiniz hatırlarsınız ki."

Şşşt, Anda kal prensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin