"Mahperi, sen biraz dinlen kızım. Odana çıkarayım seni." Bilincim açıldığından beri annemin sergilediği tavırlar, 19 yıl boyunca gösterdiği sevgi kırıntılarının toplamından belki biraz daha fazlaydı. Kolumu omzuna attırmış, ondan destek alarak ilerlememi sağlıyordu. Hissizce önüme bakıyordum. Asansöre bindiğimizde camdaki kendimle karşı karşıya geldim. O olaydan sonra ilk defa aynaya denk gelmiştim. Gözlerimin kırmızılığı korkunç görünüyordu. Normalde bunu kendine oldukça dert edinecek ben, şu anda zerre umursamıyordum.
Umursayamıyordum.
Annemin beni diğer tarafa döndürüşüyle camdaki benle olan kontağımız kesilivermişti. Ama bir ruhtan farksız göründüğümü pekala anlayabilmiştim. Annem beni yatağıma yatırdığında gözlerimi kapadım. Beni bir an önce rahat bırakmasını istiyordum. Uzaklaşan adım sesleriyle kafamı sağa çevirdim. Odam hala aynıydı, ama ben artık aynı ben değildim. Hızlanan nefeslerim eşliğinde son birkaç saattir duymaya mecbur olduğum şeyler hızlı hızlı geçti aklımdan.
Doğru, dediklerinin hepsini duymuştum.
Duymak zorunda kalmıştım.
Yüzleşme aşamasına ise henüz gelebilmiş değildim.
Vücudumu doğrulttum. Ayaklarımı hareket ettirmeyi denedim. Milim hareket etmemişti. Gözlerimden usul usul yaşlar akarken tekrar denedim. Hiçbir şey hissedememenin siniriyle bacaklarıma ardı ardına vurmaya başladım.
"Lanet olası, neden kımıldamıyorsun! Kımıldasana." Hiçbir değişiklik olmadı. Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. "Bu adil değil. Neden ben olmak zorundaydım? Neden benim bacaklarım?"
O gece ilk atağımı geçirmiştim.
Ve hiç istemesem de tekrar o lanet hastaneye gitmek zorunda kalmıştım.
Aklıma gelen geçmiş beni durgunlaştırmıştı. Suyumdan bir yudum aldığımda karşımdaki sandalye geriye çekildi. Kendinden emin bir şekilde bakışlarını bana doğrulttu. Gözlerim gözlerinden aşağıya indi. İyi görünüyordu. "Nasıl toparlayabildin her şeyi?"
Anlamamıştı. "Ne?"
Omuz silktim. "Lisede olanlardan sonrasından bahsediyorum. Nasıl her şeyi bu kadar yoluna koymayı başardın?" Sessiz kaldı. Depresyon ruh haline büründürdüğümdendir midir nedir, konuşmak istedim. "Ben koyamadım. Tek bir sorun tüm hayatımı mahvetmeyi pekala başardı. Ve bende onu düzeltecek güç yok ne yazık ki."
Kendime yaptığım sert eleştiriyi Korel'le göz göze gelmemle sonlandırdım. Ben ne yapıyordum şu anda? Saçlarımı sağ omzuma topladım. Hepsi şu anıları hatırladığımdan dolayıydı. Saçlarımla oynadım. Depresif ruh halim de çenemi düşürmüştü. Hayır, karşımdaki de Korel'di. Ona, kendimle ilgili bu hassas düşüncelerimi dökmek kelimenin tam anlamıyla aptallıktı. Aptalsın kızım sen, diye geçirdim içimden.
"Ne yemek istersin?" Tuhaf sorusuyla hafif büyüttüğüm gözlerimle ona baktım. Bana bakmıyordu. Elindeki saatindeydi dikkati. "Sağlam kafa, tok midede bulunur. Çok açım. O yüzden önce yemek, sonra plan konuşalım." Saniye saniye değişen duygularım gözlerinin üzerime çevrilmesiyle şiddetlenmişti. Gözlerimi üzerinden alamadığımı fark ettim. Tekrarladı sorusunu. "Ne yemek istersin?"
"B..balık olabilir."
Lanet olsun!
Az önce kekelemiş miydim ben?
Gözlerimi özellikle ona değdirmemeye çalıştım. O ise o geldiğinden beridir başlayan saçmalıklarımı görmezden gelerek, "Somon olabilir." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şşşt, Anda kal prenses
ChickLitMükemmel arkadaşlara ve istediği her şeye sahip olan bir genç kız. Hayallerindeki üniversiteyi de kazanmasıyla sevincine diyecek yoktur. Ta ki geçirdiği kazaya kadar. Artık yürüyemiyordur, tekerlekli bir sandalyeye mahkum kalmıştır. Hayata küsen gen...