Finallerim de bittiğine göre burada online'ım artık. Keyifli okumalar:)
.................
Uyandığımda birkaç saniye odayı yabancılamıştım. Buraya yerleşeli bir ay gibi bir süre de olsa hala alışabilmiş değildim. Eskiden küçük ve kötü bulacağım odada tepkisizce göz gezdirdim. Tekdüze ve sıradandı. Yataktan güç alarak yan taraftaki sandalyeye geçtim. Oturduğumda nefesimin düzelmesini bekledim. Ardından dershane öncesi günlük rutinlerimi halletmek için banyonun yolunu tuttum. Evet, dershaneye başlamıştım. Şaka gibi ama eğitim hayatıma tekrardan başlamaya cesaret edebilmiştim. Yüzlerce yürüyebilen insan içinde tek tekerlekli sandalyeye bağlı olmak arada öfke atağı olarak kendini gösterse de sanırım iyi-kötü idare ediyordum. Odamdan dışarı çıktığımda evin içindeki dağınıklık karşısında, "Fatma abla ne zaman geliyordu?" diye mırıldandım.
Dağınıklığın içinde kendine bir yer bulan babam tamamen bilgisayara gömülmüştü. Beni duymadığını düşündüm. "Bugün gelecekti sanırım." Dedi, beni duyduğunu göstererek.
"Hımmm." Dedim, dikkatimi dağınıklıktan çekmeye çalışarak. "Kahvaltıya ne var?"
"Poğaça ya da simit, hangisini istersin?"
Eliyle işaret ettiği sehpadaki poşete baktım. "Tercihimi poğaçadan yana kullanacağım sanırım."
"Meyve suyunu içmeyi unutma."
Poğaçamdan aldığım ısırığı ağır ağır çiğnerken, "Unutmam." dedim. Nikahtan birkaç gün sonra annem ile babamın kurduğu şirketin iflas edişini öğrenmiştim. Annemin babamı gözünü kırpmadan terk edişi bir kez daha açıklık kazanmıştı böylece. Sinirle poğaçadan bir parça aldım. Annem bencil kadının tekiydi. Adam amcayla evlenmesinde şu an babamla yaşadığımız zor koşullardan kaçınmak olduğuna yemin edebilirdim ancak kanıtlayamazdım. Sözde ikisi birbirine aşırı aşıktı çünkü. Zor durumumuza rağmen Fatma abla tam bir zor gün dostu olduğunu göstermişti. Haftanın belirli günleri bize yardım etmek için geliyordu. Para almak istemese de babam elinden geldiğince yardımının karşılığını vermeye çalışıyordu. Meyve suyu kutusundan bittiğine dair sesler gelmesiyle poşetin içine attım çöpleri. Babamın yanına bir öpücük bıraktım. "Yorma kendini."
"Gidiyor musun?"
"Hıhı."
"Dikkat et kendini." Dedi, bakışlarını bana kilitleyerek. Dudaklarım iki yana kıvrılırken el salladım ona. Babamın yanına taşındığımdan beri daha önce hissetmediğim kadar huzurlu ve mutlu hissediyordum kendimi. Ben ailemle hiçbir zaman bu kadar yakın olma şansını yakalayamamıştım. Hep o şanslı kişi abim olmuştu. Ama şimdi babamla birkaç hafta içinde kurduğum bağ beni kendisine bağımlı yapmıştı. Daha önceden bu yakınlığı yakalayamamış olmak beni üzüyordu.
Eve yakın bir dershaneye yazılmıştım. Yaklaşan üniversite sınavı anksiyetemi daha arttırmıştı. Sınıftan içeri girdiğimde olan birkaç kişinin de kitaplarına odaklandıklarını gördüm. Arka sıraya geçtim. Çantamdan çıkardığım paragraf kitabını önümdeki masaya bıraktım. Hiç motive halinde olmasam da kitabın kapağını araladım. Ve kendimi birkaç soru çözmeye zorlandım. Burs ya da devlet üniversitesi kazanmam gerekiyordu. Babamın işini zorlaştırmak istediğim en son şeylerden biriydi. Bitiş saatine kadar sıradan kalkmamıştım. Zilin çalışı ile yorgun yorgun ayrıldım oradan. Anahtarı sağa çevirmemle içeriden gelen konuşma sesleri daha netleşmişti. Görünüşe göre bir misafirimiz vardı. Kapıyı arkamdan kapattım. Salona girdiğimde ilk dikkatimi çeken annemin yeni boyatmış olduğu kızıl saçlarıydı. Babamla olan diyalogu beni görmesiyle kesilmişti. Bana doğru gelip sarıldı. Yanağımdan öperken ben tepkisizce durmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şşşt, Anda kal prenses
ChickLitMükemmel arkadaşlara ve istediği her şeye sahip olan bir genç kız. Hayallerindeki üniversiteyi de kazanmasıyla sevincine diyecek yoktur. Ta ki geçirdiği kazaya kadar. Artık yürüyemiyordur, tekerlekli bir sandalyeye mahkum kalmıştır. Hayata küsen gen...