O n A l t ı:"Canın cehenneme Korel. Benden uzak dur."

248 26 1
                                    


Göktuğ'la ilgili haberin duyulmasıyla masadaki herkesin keyfi kaçmıştı. Tüm partinin muhabbeti ise eski, saçma lise muhabbetlerinden Göktuğ ve ailesi konulu dedikodulara kaymıştı. Kafamın içini kemiren soruyla etrafımda dönen konuşmaları dinlerken huzurum oldukça kaçıktı. Tırnaklarımı ağzıma doğru götürüp kemirmemek için kendimi zor tutuyordum. Haber duyulur duyulmaz tanık olduğum Pervin ve Korel'in yüz ifadeleri unutulur gibi değildi. Şu anki sergiledikleri üzgün, acımanın aksine bildiğin zevk almışlardı. 

"İyi misin sen?... Mahperi sana diyorum." İsmimi duymamla gözlerim karşımdaki üzgün suratlara odaklandı. Hepsinin bakışları anlayamadığım bir şekilde bana kitlenmişti. Gömüldüğüm iç dünyamdan sıyrılmaya çalışırken ifadesizce, "Üzgünüm Poyraz. Ne dediğini duyamadım." dedim.

"İyi görünmüyorsun. Sen de şok oldun tabi."

İmalıca konuşmaktan kendimi alamadım.  "Hangimiz şok olmadık ki!"

Gözlerim Poyraz'dan, Korel'e kaydı. Sahte üzgünlük içeren yüz ifadesini bozmadan beni onaylarmış gibi kafasını aşağı yukarı salladı. Etraftaki muhabbetin tekrar başlamasıyla masada olan gözleri bana çevrildi. Sağ dudağının kıvrımının hafifçe yukarı doğru kalkmasıyla, "hah." diye şaşkınca homurdanarak kafamı başka yöne çevirdim. 

Adamdaki cesarete bak! O kadar eminki kimsenin fark etmeyeceğinden gülmekte hiçbir sakınca görmemişti.  Ve bu hareketi aklımdaki kuşkuyu daha kuvvetlendirmişti.

Göktuğ'un başına gelenlerden Korel sorumlu olabilir miydi?

Gösterdiği hareketler bu olayın onun başının altından çıktığını gösteriyordu. Nedeni ise Göktuğ'un lisede Korel'e gösterdiği kabadayı tavırlar olabilirdi. Böyle yaparak ondan intikamını almış olurdu. Ve bu ihtimal doğruysa bana söylediği affetme zırvalıkları ve daha bir sürü şeyin hepsi yalandı. Bana onları söylerken samimi görünüyordu ama şimdi samimi oluşundan o kadar emin değildim. İçten içe bana gülüyor muydu? Beni küçük düşürdüğünü mü zannediyordu? Ya da benle alay ettiğini mi? Bu olasılıklar gururumu büsbütün kırarken koca salonda ufalmış, küçücük kalmıştım sanki. Herkesin bana baktığı düşüncesine kapılırken nefes almakta zorlanır hale gelmiştim.

"Ben gidiyorum." dedim zar zor. 

Sadece önüme bakarak sandalyeyi hızla sürerken bir an önce buradan ayrılma niyetindeydim. Bu aceleciliğimin yarattığı anlamı düşünemezdim şu anda. Kendimi berbat hissediyordum. Dışarıya çıkmamla aldığım temiz hava bile o kötü ruh halimden sıyıramamıştı beni. 

Peki, Göktuğ sadece başlangıç mıydı? Bir dahaki hedefi ben miydim de, bu kadar yaklaşıvermişti bana? Bakıcı olarak evimin içine kadar girmişti. Derin derin nefes alırken aklıma ardı ardına gelen soruların hızına yetişemiyordum. O kadar çok soru vardı ki... Omzumda hissettiğim şeyle ellerim omzuma gitti. Örtülen şey ceketti. Kim olduğu düşüncesiyle kafamı geriye çevirirken Korel'i görmeyi beklemiyordum. Bakışları bende değildi, uzağa sabitlemişti. Ben de suskunca önüme döndüm. Onu umursamadan düşüncelere bıraktım kendimi. Oysaki tüm sorularımın cevabı hemen yanımdaki şahıstaydı.

"Konuşmayacak mısın?"

Gözlerimi yumarak seslice nefesimi bıraktım dışarıya. "Seninle ne konuşmamı bekliyorsun ki?"

"Bilmem. Mesela Göktuğ'a bunu benim mi yaptığımı sorabilirsin." Açılan gözlerim hızla ona çevrildi. Bakışları saniyelik bana döndü. Sonra yine uzağa dikti gözlerini. Dudakları ise gülümsemekten kaynaklı açılmıştı.

Şşşt, Anda kal prensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin