Arabanın koltuğuna yaslanmış, kafamda Korel'lerin üzerine doğrultulan silah anını zevkle tekrar tekrar canlandırırken onun asabi sesini duydum.
"Komik olan ne?"
Saniyelik dikiz aynasına kayan gözlerim, öfkeli grileri görmesiyle yan cama kaçtı. "Hiç." diye mırıldandım ağzımın içinden.
"Tabi, kesin hiçten bir sebepten dolayı yola çıktığımızdan beri gülüyorsun."
Yalan söylediğimden emin olan Korel'e hiçbir yorumda bulunmadım. Evet, onlarda benimle aynı arabadalardı çünkü abim binanın kenarında bekleyen beni göremeyerek tam konum attığım noktaya kadar sürmüştü arabayı. Ve ben yanına ulaşıncaya kadar bereliyle Korel'i güvenlik görevlisinden kurtarıvermişti. Evlerine bırakmayı teklif etmeyi de unutmamıştı tabi.
"Sizin arabanız yok muydu?" dememle abimin, "Mahperi." demesi bir oldu. Kaba tavrım hiç hoşuna gitmemişti ama sevgili abiciğim, onların kibar davranmaya değmeyeceklerini bilmiyordu ne yazıkki.
"Eyvah unuttum!" Bereli'nin yersiz telaşıyla kafamı ona döndürdüm. Panik olmuş bir şekilde gözleri önündeki kanepeye sabitlenmişti. "Araba bana emanetti. Ama orada unuttum."
"Aaa, nasıl unutursun ama?" dedim alayla. "Biricik arkadaşınla Pervin'in arası mükemmel derecede iyi. Anlayacağın sorunun çözülmesi Korel'in bir gülümsemesine bakar."
"Ben konuşurum." dedi, açıkça alayımı önemsemeyen Korel.
Böylece berelinin telaşı yok olurken yolculuğun geri kalanı da oldukça hızlı ve sessiz geçmişti. Korel ile Bereli bir sokak köşesinde inmek isterlerken abim fazla ısrarcı davranmamıştı. Arabadan onların inmesini fırsat bilen abimin ağzını açmasıyla bu hareketi pekala anlam kazanmıştı.
"Eve dönüyorsun değil mi?"
"Öyle bir şey söylediğimi sanmıyorum."
"Hadi ama Mahperi. Fazla uzatmadın mı? Üzerinden 4 gün geçti ve bence tek başına kalman gereken süreyi fazlasıyla geçtin. Sıra yüzleşmeye gelmedi mi?"
"Açıkçası öyle bir şey düşünmüyordum." Evimizin bahçesine girdiğimizi fark etmemle gözlerim büyüdü. "Cidden mi? Zorla mı götüreceksin yani?"
Arabayı garaj kapısından içeri park etmesiyle huysuzca yerimde kıpırdandım. Anahtarı çıkarırken, "Seçim senin Mahperi." dedi. "İlla sonuna kadar inat edip içeri girmeyeceğim diyorsan arabada kalabilirsin. Ya da eve girersin." Düşünmem için birkaç saniye bekledikten sonra sordu. "Evet, ne diyorsun?"
Dudağım iki yana genişçe kıvrıldı. "O kadar çok hakkım var ki neyi seçeceğimi şaşırdım."
"Okey. Öyle olsun. Fikrin değişince beni ararsın."
Arabanın kapısını açmasıyla hafif ciddiyetlik kazanmıştı sözleri. Ama blöf yaptığı inancıyla dimdik, önüme bakmaya devam ettim. Ta ki kapı arkasından kapanana kadar. Beni saran panikle kapımın kolunu indirdim. Bacaklarımın izin verdiği kadarıyla kafamı arabadan dışarıya çıkardım. Ciddi ciddi gidiyordu.
"Gidiyor musun?" diye bağırdım arkasından.
Sesim onu durdurmuştu, kafasını hafifçe bana doğru çevirdi. "Gelmek mi istiyorsun ki?"
Yutkundum ve ne kadar da zor gelse, "Hayır." dedim.
"Okey." dedi, vurguyla.
Garajdan çıkmasıyla onu gözetlemeyi keserek bedenimi arkaya attım. Eve gitmek istemiyordum ama abim bana hiçbir şans bırakmamıştı. Bu karanlık garajda daha ne süre kalabilirdim ki! Kendi içimde geçen inatlaşmalı birkaç saatin ardından parmağım telefon rehberinde Fatma ablanın üzerinde durdu. Numarasını çaldırmamla resmi olarak eve geri de dönmüş olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şşşt, Anda kal prenses
ChickLitMükemmel arkadaşlara ve istediği her şeye sahip olan bir genç kız. Hayallerindeki üniversiteyi de kazanmasıyla sevincine diyecek yoktur. Ta ki geçirdiği kazaya kadar. Artık yürüyemiyordur, tekerlekli bir sandalyeye mahkum kalmıştır. Hayata küsen gen...