Evleneceğimi hiç düşünmemiştim. Evlilik kim, ben kim diyordum şimdiye kadar, çünkü yaşadıklarım bana aile kurmanın ne denli felaketler getireceğini de bir aile kurabilecek kadar yetkinliğim olmadığını da gösterdi fakat şimdi parmağımda parlayan yüzük bana aynısını demiyordu.
Barış'ın evlilik teklifinden kısa bir süre sonra kalabalık, terasa dolmaya başlamıştı. Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama sanırım kısa bir süreliğine insanların girmesini ertelemişti. Biraz orada durduktan sonra kuleden inip başka bir restoranta geçmiştik. Havva'lar arabayı bırakıp o bahsettikleri kutlamaya geçmişlerdi bile. Sadece biz yoktuk...
Barış arabada elini elimden, parmağını yüzüğümden ayırmamıştı. Sık sık yüzüme ve elime bakıyor, kendi kendine gülümseyip yola dönüyordu. Normalde evlilik teklifi nişan gibi ciddiyetlerden önce olurdu fakat sıkıntılı bir dönemimize denk geldiği için Barış evlilik teklifinde bulunamamıştı. Sorun olmadığını, onunla aşırı mutlu olduğumu ve eninde sonunda hayatımızı birleştireceğimizi söylememe rağmen Barış'ı çoğu gece kül tablasının başında sabahlarken yakalamıştım. Hiçbir erkek buna mecbur değildi fakat yine de bunu kendine dert etmişti. Şimdi güzel bir teklifte bulunduğunu düşündüğü için kalbi çok rahattı, gülümsemesi durmuyordu.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum ve o da söylemiyordu. Fakat benden daha az İstanbul'da bulunmasına rağmen yollara fazlasıyla hakimdi ve navigasyondan yararlanıyordu, hatta o kadar hakimdi ki navigasyonun gösterdiği varış süresi biraz artınca söylenmeye bile başladı.
"Hay senin göstereceğin yola ya!"
"Sağa dönün."
"La karşıya geçeceğiz, burada nereye niye döneyim?!"
"Rota yeniden hesaplanıyor. İlerideki çatalda soldan devam edin."
"Sabır! Sabır!" Kahkaha attığımda bakışları bana döndü. Gözleri gülüşüme kaydığında çatık kaşları düzeldi ve o da gülmeye başlamamış gibi bana laf attı.
"Sırıtıyorsun, ayıp."
"Nereye gittiğimizi söylemiyorsun, asıl sana ayıp."
"Birazdan öğreneceksin." Yan dönüp bacağımı kendime çektikten sonra onu izlemeye başladığımda bir elini yanağıma koydu. Avucundan öptüğümde gülümsemesi büyüdü ve göz kırptı.
"Ankara'ya ne zaman döneceğiz?"
"Bu gece."
"Bu gece mi? E eşyalarımız, buradan kaçta gideceğiz ki?"
"Zaten valizlerdeydi çoğu eşyamız. Sağdaki soldaki ufak, baya ufak kıyafetlerini de," Burada dönüp hiç edepli olmayan bir bakış atmıştı. Boğazımı temizleyip toparlandım. "ben topladım sen sabah uyurken. Havva da dönünce son kez kontrol edip kapı önüne hazır edeceğini söyledi. Sıkıntı etme. Onu bunu boşver de, ne zaman giyeceksin onları?"
"Ya sen onları niye açtın?"
"Bilerek mi açtım kızım, bir sürü poşet vardı. Toplayayım derken düştü bir tanesi. Kırmızılara bayıldım ama, haberin olsun."
"Evlenmeden olmaz."
"Sana kötü bir haberim var, parmağında yüzük var ve çok yakın bir vakitte evleniyoruz."
"Aklın fikrin orada Barış ya, ne zaman varacağız?! Ateş bastı beni, ipler de mahvetti sırtımı zaten."
Yanaklarıma baktı ve gür bir kahkaha attı. "O iplerle güdülecek davam var zaten benim. İşte, geldik."
Ben etrafa şaşkınca bakınırken, Barış bakışlarımı görünce sırıtarak büyük bir kapıdan içeri girdi ve arabayı park etti. Arabadan çıkarken "Çantanla işin olmayacak, bırakabilirsin. Telefonunu da bana verebilirsin, bu cekette baya cep varmış." dedi, ben şaşkınlığımı üstümden atamazken Barış indi ve arka bagajı açtı. İçeriden bir bez çanta çıkarırken arabadan inmiştim, yanına gelince kolunu büküp bana uzattı. "Hanımefendi?" Gülüp koluna girdim, role girip cilveli bir şekilde gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...