Merhabayın <3
Çok çok çok uzun bir zamanın ardından size bir başlangıç getirdim.
Bu süreçte 6K olmuşuz bir de, kız çaktırmadan çaktırmadan büyüdük ha...
Her neyse, lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
Bölümden sonra #yansınankara etiketiyle görüşmeyi çok isterim.
İyi okumalar <3
BŞ: Sertab Erener – Bir Çaresi Bulunur
***
Metronun merdivenlerinden aşağı nasıl indim, günlük hayatta hiç fark etmeden tırmandığım o basamaklar nasıl gözüme bir illüzyon gibi görünmedi, nasıl düşmedim, tir tir titreyen bacaklarım beni nasıl taşıdı bilmiyordum. Kendimi bildim bileli uğradığım duraktı burası, bir kez olsun dikkat etmemiştim düzgünce. Şimdi her tarafına bakmak istiyordum, incelemek ve burasını ömrümün sonuna kadar unutmamak istiyordum. Ama aynı zamanda başımı yerden kaldıracak cesaretim de yoktu.
Çok özlemiştim ama bir o kadar tükenmiştim bu 7 ayda. Kendimi kaybetmiştim, dostlarımı kaybetmiştim, Yamaç'ımı kaybetmiştim. Fiziksel olarak yanımda olan herkesin ruhu sanki Barış'la birlikte gitmişti. Hepimiz koca bir ceset yığınına dönüşmüştük.
İlk defa bugün nefes alıyordum.
İhtimal değildi artık onu görmem, onun yaşaması bir ihtimal değildi kesinlikti. Kesinlikler, eksik olan harfleri umursamadan her tarafıma bıçak gibi yaralar bırakıyordu ve ben tir tir titrememe rağmen adım atmayı bırakamıyordum.
İndiğim merdivenler arkamda kalırken, yavaşça raylara ve banklara doğru ilerledim.
İkiye ayrılan koridorun tam ortasında dururken sağda ve solda banklar olduğunu biliyordum, ne tarafta olduğunu da tahmin ediyordum. Başımı yana çevirmek, ne halde olmasını umursamadan ona bakmak, onu sarmak, onun saçlarını koklamak, dudaklarına dudaklarımı bastırmak ve bir daha asla ayırmak istemiyordum.
Kendimi dünyanın hem en cesur, en istekli, en arzu dolu insanı gibi hissederken hem de en korkak, en aciz, en çaresiz insanı gibi hissediyordum.
Yine de dayanamadım.
Başımı önce sağa döndürdüm. Banklar, metroyu beklerken insanlar gözüme uzun bir yol gibi dizilirken oraya doğru ilerlemeye başladım. Her evsiz gibi en sonda, en kuytu köşede olduğunu biliyordum, fakat bank boştu. Yerinde sadece bir battaniye, bir çanta vardı ve aklım bana bağır çağır burada olduğunu söylüyordu. Bir kulpu kopmuş, bazı yerinde yırtıklar olan çantanın yan gözünde sıkıştırılmış bir fotoğraf gördüm. Ne olduğunu biliyordum fakat zaten buz kesmiş ellerimin daha çok titremesine engel olamadım.
Evlilik fotoğrafımız.
Kırışmış, büyük ihtimalle sürekli dışarıda ve elinde olduğu için yer yer kirlenmiş, tozlanmış fakat tüm bu kire rağmen tertemiz hissettiren bir fotoğraftı. Üstümüzü titreyen parmaklarımla sildim, onun üstüne dudaklarımı bastırdığım sırada kalbimin anlık olarak güçlü bir atışını hissettim. Bunu hissetmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki, bir bebeğin yaşamın ilk saniyelerinde avucuna değen parmağa sıkıca tutunması gibi tutundum o atışa ve başımı kaldırdım.
Onu gördüm.
Korktum, yalan yoktu. Gerçekten korktum, yaşadığım son ayların değil de bu anın rüya olmasından korktum. Onca gözyaşının, onca çığlıkların, küllükte unutulan yarım sigaraların, sızıp kalınan gecelerin izi olan alkol şişelerinin, bir iz bulunması umuduyla danışılan tanıdıklardan düşen çağrıların, bitirilemeyen tabakların ve ciğerlere dolamayan nefesin... Bunların hepsi kabus değildi, birebir yaşamıştım ve şimdi tutup da bu ana, onu gördüğüm ona rüya diyemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...