6. ŞÜPHE

226 20 104
                                    

Bu bölüm biraz baş başa kalmayalım mı?

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın <3

*** YAZARDAN ***

Zaman çok çabuk geçen bir kavramdı, ne zaman neyin ne olduğunu anlayamıyordunuz. Kafanız zaten soru işaretleriyle doluyken üstüne durmak bilmeden eklenen yeni sorular, yahut sorunlar, sizi ucu bucağı olmayan bir çukura sürüklüyordu. O çukurdan çıkmak mümkün değildi.

Aradan geçen iki haftalık süreçte Barış da oğlanlar da bu soru işaretleriyle dolu çukurdan çıkmaya çalışmıştı fakat nereden tutarlarsa tutsunlar, ellerinde kalıyordu. Sevdiği kadınları güvenlik sebebiyle onlarda kalmadığı zamanlarda kaldıkları, Kuzey'in ailesinin yurt dışına çıkarken oğullarına bıraktığı Ulus'un arka caddelerindeki kendi evlerine almışlardı. Çünkü bir kez girilmişti o eve ve ezip geçmişlerdi Barış'ı.

"Biz şimdi buraya gelerek ulus'lararası yolculuk mu yapmış olduk? Ulus, gel yanıma aslanım. Bakın şimdi," Güneş her zamanki pozitif enerjisini bu eve taşındıkları ilk günlerde koruyamasa da arkadaşlarının hayatına hızla sinen tehlikeyi fark etmiş ve kartelin üstündeki bunalımı dağıtmak için elinden geleni, kötü espriler olsa dahi, yapmaya başlamıştı.

Ulus bıkkınlıkla Güneş'in yanına geçti. Kendisi üşendiği için espri yaparken bile ayağa kalkmıyor, kullanacağı insanları kendi yanına çağırıyordu. Kuzey itiraz etmek için ağzını açınca Güneş hızlı davrandı ve bir elini hızla Ulus'a doğru savurdu. "Sus! Bakın şimdi, bu Ulus. Burası da evleri. Ama Ulus genelde nerede kalıyor? Bizim evde. Sizin eviniz nerede? Cevap ver Barış."

Barış daldığı yerden dikkat çekmeden son anda topladı gözlerini ve Güneş'e baktı. "Ne? Ha, Ulus'ta."

"Aferin. O zaman Ulus'un olduğu yerden, diğer Ulus'a geçince ne oluyor? Uluslararası yolculuk."

Eylül'le Doğa birbirlerine yaslanarak deliler gibi kahkaha atmaya başladıklarında Güneş memnuniyetle kollarını göğsünde birleştirdi ve kendilerine dehşet içinde bakan oğlanlara 'Gördünüz mü?' dercesine tek kaşını kaldırıp gülümsedi. "Evin havası öyle filmle diziyle değil böyle oluşturulur beyler, öğrenin biraz."

"Adımın bu kadar kötü bir espride kullanılması beni kahretti, bana müsaade. Yemek bizi bekler, gel sevgilim." Ulus yüzünü buruşturarak kurduğu cümleden sonra hala kahkaha atan Doğa'yı kollarının altından yakalayıp ayağa kaldırdı ve bir iki dakika sonra mutfaktan yemek yapmaya başladıklarına dair sesler geldi. 

Barış o günden beri ulaşabileceği her yere ulaşmaya çalışıyordu. O notu gönderen adamı bulmak zorundaydı. Borcu ne kadarsa verecek, bir daha bu kartelin hayatına girmemeleri için her şeyi yapacaktı. Hırsı dinmeyecekti belki, çünkü biricik sevgilisini ve onun kurduğu bu küçük hayatı bir günde yerle bir etmişlerdi. Dinmezdi hırsı, sonuna kadar gidecekti bu işin.

Eylül o hastaneden öncesinin defterini tamamen kapatmıştı, Doğa ve Güneş'le beraberken bile geçmişin konusu asla açılmıyordu. Bir ara Eylül'ün ailesiyle konuşmayı dahi düşünmüştü; Hakan kafasına çok takardı bu meseleyi, bir de bununla uğraşsın istemiyordu. Aynı anda annesini de es geçti. Eylül'den 6 yaş büyük olan, ailenin ortanca çocuğu Mustafa en agresif olanlarıydı. İçten içe ne kadar çok sevse de, böyle bir durum tekrar ortaya çıkarsa hatta bahsi bile geçerse emindi ki ortalık karışacaktı. 

Elinde pek fazla seçenek kalmıyordu.

Hastane dışında.

Barış Eylül'le bir yola girdiğinde dünyada sadece ikisi varmış gibi hissetse de gerçek dünyadan görünen tabii ki böyle değildi. Eylül onu her kovduğunda gidip muhabbet ettiği insanları düşündü. Evet, Barış o hastanede çok fazla dost edinmişti. Biraz daha düşünmek istedi, Eylül'ün kapattığı defteri o açmadan, ondan habersiz açmak istemiyordu. Ama tehdit sürecek miydi böyle? Kendisini bulması önemli değildi ama ya bir gün o adamlar Eylül'e ve kartelin diğer kalanına ulaşırlarsa korkusu onu çoktan ele geçirmişti.

Yansın AnkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin