Merhaba merhaba!
Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin<3
Bölüm şarkıları:
Redd - Kanıyorduk
Sezen Aksu – Kaçın Kurası
***
"Size bir şey demem gerek."
"Bir şey mi oldu?"
Barış ifadesinde belirgin bir sıkıntıyla yüzümüze, hatta direkt bana bakıyordu. Ne söyleyecekse kendi içinde kelimelere dökmeye çalıştığı çok belli oluyordu. Az önce gerginlik yaşamışken şimdiki tavrı da başka bir çıkmaz sokağa girdiğimizin belirtisiydi sanki tavrı. Durum, Kanal 7'deki Hint dizilerinde dönen bakışmalara döndüğünde Ulus araya girdi. "Konuşacak mısın Barış yoksa ben Kuzey'i yalancıktan perdeye dolanmalı tokatlayayım mı?" Gülmemek için kendimi zor tuttum. Böyle ciddi anlarda insana gerçekten gülme geliyordu. Barış göz devirdikten sonra "Yamaç..." dedi.
"Evet, içerideki çocuğumuz. Ne oldu?"
Barış hala aval aval bakarken arkasından Doğa geldi.
"Çocuğun damar yolunun olduğu yerde iğne izleri var." Gözlerim kısıldı. Harfler kelimelere, kelimeler düzgün bir cümleye dönüşürken saniye saniye zihnime işlediğini hissedebiliyordum. İşaret parmağım benden bağımsız bir şekilde baş parmağımın tırnak kenarına gitti ve ben anlamama rağmen yine de sordum.
"Anlamadım. Ne demek çocukta iğne izleri var?"
Doğa yüzüme baktı. Gözlerinde utangaçlıkla karışık bir meydan okuma vardı.
"Bence anladın Eylül."
Kabul etmek istemiyordum, içerideki çocuğu Barış'a benzetmek bile bana deli gibi acı verirken benzer şeyleri yaşamış olma ihtimalimizi kabul edemiyordum. Her şeyin birbirine bu kadar benzemesi çok fazlaydı.
Dolan gözlerimi Barış'a çevirdim. İkimizin geçmişinin karışımıydı Yamaç. Sokak çocuğu olması, dayak izleri onun geçmişiydi; iğne izleri benim geçmişimdi. Ve bu geçmişler, iyi anlamda değillerdi. Hiçbir zaman da olmayacaktı.
Boğuluyorduk. Zehirli bir sarmaşık, hepimizi sarıyor ve boğuyordu.
Barış da gözlerini bana çevirdi. Üstündeki bebek mavisi gömlek ve açık tonlardaki pantolonu büyük ihtimalle çocukla ilgilenirken yer yer kirlenmişti. Bir elini beline yaslamış, diğer eli ensesindeyken yerden kafasını kaldırmış ve bana bakmaya başlamıştı.
O da biliyordu ki bu sarmaşık geçmişi temsil ediyordu ve biz ne kadar iyi olursak olalım bu geçmişten kurtulamayacaktık. Belki saçmaydı bu düşünce, belki panik atağın yarattığı bir kaosun ilk kıvılcımıydı. Bana göreyse asıl gerçek buydu. Ben bu kıvılcımla yıllardır yanıyordum.
Sessizlik devam ederken bir şey söyleme ihtiyacı hissettim. Barış hala beni izlerken cümleleri topladım fakat daha sesimi bile çıkaramadan dudaklarım titredi. Bunu Barış'tan kimse görmemişti. Gördüğü gibiyse üstüme doğru yürüyüp elimden yakaladı.
Balkondaki sandalyeye nefes nefese oturduğumda Barış da kapıyı kilitleyip saniyesinde yanıma gelip bacaklarımın önünde diz çöktü.
"Eylül! Şşt, tamam! Bana bak güzelim. Eylül?!"
"Bar-" Sesim kesik kesikti fakat konuşmaya çalışıyordum. Cümle kuramayıp içimde bastırmaya çalıştıkça daha kötü olduğunu biliyordum. İlk defa aşmak istedim. Konuşmak ne kadar zor olursa olsun devam etmek istedim. "O çocuk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...