Merhabayın. <3
Uzun bir ara oldu, hayatımızın sanırım en zor sınavlarından birini verdik o arada. Hissettiğim her şeyi burada yazamam belki, hala düşündükçe tüylerim diken diken oluyor ama sanırım tek şey söyleyebilirim ki umarım artık iyileşiriz.
Hayatını kaybeden herkesin mekanı cennet olsun, hala yaralı ve desteğe ihtiyaç olan herkese şifa ve yardım diliyorum.Yansın Ankara'ya gelince... Sanırım artık son düzlüğe giriyoruz :') Bundan sonrası karanlıktan aydınlığa bir yol demeyi çok isterim, desem mi ya da? Neyse, diyeyim madem dkdldlsld
instagram | yansınankaraofficial & nedenelfcim
twitter | #yansınankara & nedenelfcimLütfen oy ve yorumlarınızı unutmayın. İyi okumalar <3
***
Bahar aylarının ilk belirtileri olan pembe beyaz çiçekler ağaçlarda yer bulmuş, kuşlar cıvıldamaya ve günler uzamaya başlamıştı. Güneş artık usul usul doğuyor, sabah sessizliğine ve serinliğine guguk kuşunun sesi karışıyordu. Evimde, odamdaydım. Geceleri ara sıra üstümden attığım yorganı sabah yine üstümde, hatta sımsıkı sarılı bir şekilde buluyordum. Fakat yine de kalabalık bir ev olmasına rağmen her seferinde sessiz bir sabahla karşılaşıyordum. Yorganı yanımdaki küçük bedene sarıyor, banyodan sonra mutfağa gidiyor, çay suyu koyuyor, ev halkının belli aralıklarla uyanıp benzer rutinleri tamamladıktan sonra benimle bazen mutfakta bazen balkonda bazen salonda buluşmasını bekliyordum.
Sonrası yine aynıydı; kapıyı kilitle, haber var mı diye tanıdıkları ara, mesajları kontrol et, aralıklarla şehir turu yap, fotoğraflara dal, şarkılara kulaklarını tıkla ve acını unutana kadar içtiğin için bir köşede sız.
Tolga'nın elime 3 kurşun bırakmasından beri günlerim, günlerimiz böyle geçiyordu.
Dedikleri doğruydu; Barış'ın ölümü kayıtlara geçmemişti, devlet belgelerinde hala sağdı ve biz bunu gelen bir postadan anlamıştık. Garipti, çünkü kapıdaki görevli çok ciddi bir şekilde "Barış Erçağ adına posta var." dediğinde hala iğrenç bir kabusta sıkışıp kaldığımı düşünmüştüm ama hayır, sağdı.
Yaşıyordu.
Vurulmuştu, neredeyse ölmüştü ama işte yaşıyordu, bir fabrika köşesinde haftalarını geçirmiş ve ardından uyuşturucuya bulaştırmışlardı. Benim köşe bucak kaçtığım geçmişim ona bulaşmış, baş edilmesi cidden çok zor olan bir bağımlılıkla bir başına kalmıştı. Şimdiyse sokaktaydı, kaç gündür izini dahi bulamadığımız , koca Ankara'da bir yerdeydi. Eski mahallesi, eski arkadaşları, hatta kısa süreliğine kaldığı yetimhanenin personelleri, hastaneler, karakollar... Aramadığımız, sormadığımız hiçbir yer kalmamıştı.
Fakat benim asıl merak ettiğim konu, neden bana dönmediğiydi.
Bana, dostlarımıza, evine.
Evimize.
Kendimi onun yerine defalarca kez koysam bile her seferinde bir şekilde son durağım burası oluyordu, bitik bir halde olsam bile bir şekilde bu kapının zilini çalıyor, özlemimden ölmüş karımı, sevdiğim dostlarımı, çocukluğumu benzettiğim ve gözlerimin en içine bakan bir oğlan çocuğunu kucaklıyordum.
Durumum ne olursa olsun, bunu yapabiliyordum ama zil günlerdir hiç çalmamıştı.
Evin mi yolunu unutmuştu yoksa zaten başına geldiğini sandığım şey mi tekrarlanmıştı bilmiyordum.
Ve bilmemek beni çürütüyordu.
"Günaydın."
Balkonda, yer minderinde dizlerimi kendime çekmiş, sabah koşuşturmasının izlerini taşıyan Ankara'yı dinlerken, ikinci sigaranın ilk nefesinde geldi Güneş'in sesi. Kolumdaki saate baktığımda kesinlikle kendi iradesiyle uyanmayacağı bir saat olduğunu fark ettim. Günaydınını tekrar ona iletirken kendisiyle birlikte getirdiği hırkalardan birini omzuma bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...