"Hadi yavrum dikkatli gidin gelin. Eylül'üm sana emanet. İnşallah çok eğlenirsiniz, güle oynaya gider gelirsiniz." dedi annem Barış'ı ellinci kez öpüp sarıldıktan sonra.
Annem... Benden çok damadına hasta bir kadın...
Barış da annemin elini öpüp sarılmadan önce bir kez daha sabır nefesi verdi. Çok sabırsızdı.
"Tamam Hatice annem, merak etme gözümden dahi sakınacağım." dedi, sarıldılar. Barış eve şöyle bir bakış attıktan sonra valizleri eline alıp heyecanla bana döndü:
"Yolculuk başlasın aşkım!"
Hafifçe gülümsedim ona. Neden bilmiyordum ama bu yolculuk kararını verdiğimizden beri içimde bir huzursuzluk vardı. Kayseri'deydik, annem her ne kadar beni Ankara'da doğursa da akrabaları burada olduğu, burada ilk evini aldığı, bir sürü anısı olduğu için hep burada kalmıştı. Bense üniversiteyi ruhumun hep ait olduğu Ankara'da kazanmış, Kayseri'ye sadece annemi görmek için gelip gitmeye başlamıştım.
Ve ben evleniyordum!
Bayram tatili için Kayseri'ye gelmiş, Barış'ı malum akraba tanışmalarına götürmüş, buradaki anı kutusu, defterler gibi küçük kişisel eşyalarımı toplamıştım. Buradan İstanbul'a, benden 10 yaş büyük, evin ilk göz ağrısı abimin yanına gidecektik, orada bir hafta boyunca durup düğün için alınacak şeyleri alacak, oradan Ankara'ya yani evimize geçecek, artık tamamen düğün hazırlıklarına başlayacaktık ama kalbim her ne kadar istese de bu yolculuğu, bir kısmında da birileri "Çıkmayın bu yolculuğa!" diye haykırıyordu.
Yolculuktan kastım İstanbul değildi yalnızca, kötü bir şey olacağını hiç bu kadar hissetmemiştim.
Yine de bu huzursuzluğu ona da tattırmamak istercesine elini sıktım ve iç çektim. Belki 10. kornasını çalan taksiye doğru ilerlemeye başladık. Taksici sanırım sövmekle meşguldü ki, geldiğimizi fark etmedi. Barış "Hocam ilerleyelim mi?" diye seslendi kafasını direksiyona yaslamış taksiciye. Taksici aniden yükselen tonla irkilse de son anda toparlayıp vitesi ileri itti ve gaza bastı.
Havalimanına doğru ilerlerken Barış, elimi sımsıkı tutmuştu. Bana iç çekerek bakıyordu. Elimi çekmek istedim çünkü gerçekten de sıradan bir taksiyle başlayan yolculuk bile rahatsız ettiği için tüm bedenim patlamaya hazır negatif enerjiyle dolmuştu, bunu ona aktarmaya hiç niyetim yoktu çünkü çok mutluydu. Elimi çekme çabalarıma önce kaşını çatarak baktı, sonra gözlerini bana sabitledi, "Bi'tanem, ne oldu?" diye devam etti. Söylesem mi söylemesem mi diye düşünürken bir anda "Hiç hayatım. Midem bulandı biraz, taksi havasız gibi ondandır." desem de çok geçmeden pişman oldum. Çünkü Temmuz başında olduğumuz için Kayseri haliyle kavruluyordu ve taksinin 4 penceresi de açıktı.
Barış gereksiz yalan söyleme çabamdan bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki başını usulca salladı ve önüne dönüp sigara paketiyle uğraşmaya başladı. Zaten çok sürmeden de havalimanına varmıştık. Barış taksiden bavulları aldıktan sonra elini az önceki tavrımdan biraz çekinerek elime uzattı. Daha demin işe yaramayan yalanımın unutulması umuduyla, elini sımsıkı tuttum ve yüzüne bakıp gülümsedim. "Affet beni." der gibi. Sonra o da gülümsedi ve elini dolayıp kolunu açtı, ben de tereddüt etmeden yanaştım o güven veren yere.
Check-up yaptıktan sonra havalimanının koltuklarına oturup saati beklemeyi başladık. Hala demin söylediğim yalanın etkisi vardı üzerinde. Yalan söylememden nefret ederdi çünkü. Ne zaman yalan söylesem er ya da geç fark ederdi ve bunu nasıl yaptığı konusunda hiçbir bilgim yoktu. Eh, bundan da ben nefret ederdim. Durumlar eşitleniyordu.
Uçağın duyurusu yapıldığında derin bir nefes daha aldım. Huzursuzum demiş miydim? Çünkü gerçekten bu huzursuzluk zaman geçtikçe azalmak yerine daha çok baş gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...