2. ATAK

672 61 84
                                    

Sabah gözlerimi açtığımda, dünden olsa gerek, gözlerim fazlasıyla yanıyorlardı. Açık tutmakta zorlanıyordum fakat uykuma devam da edemiyordum. Barış ise yüzyıllık uykuya yatmıştı her zamanki gibi, bu adamın uykusuyla baş edemiyordum.

Birkaç kez uyandırmayı denemiştim, suyla bile ıslatmıştım ama tövbeler tövbesi, bayılmış gibi uyuyordu. En son çare olarak Havva'ya, Barbi'yi odaya göndermesini istediğim bir mesaj attım. Barış'ın hakkından benden sonra Barbi gelirdi.

Yataktan kalkıp perdeleri sonuna kadar açtım, zaten zor uyuyan birisi olduğum için yan etmenlerden çok çabuk etkileniyor ve gergin uyanıyordum. Bu yüzden, hava ne kadar sıcak olursa olsun kapılar ve perdeler kapalı uyuyordum. Barbi'nin usulca kapıyı tıklattığını duydum. Benim kibar oğlumdu o, bu hareketi beni gülümsetmişti. Kapıyı açmadan önce Barış'a acıyan gözlerle bakıp, birazdan yaşanacaklar için özür diledim kocam olacak adamdan.

Sanırım evlilikten vazgeçecekti. Bu aileye girilmezdi. Halası ayrı, yeğeni ayrı dertti.

Kapıyı açtım ve içeriye bir canavar gibi dalıp Barış'ın başına geçen Barbaros'a baktım. Gözleri "Vur de, vurayım!" dercesine parlıyorlardı. Gözümü kırptığımda aldığı emri büyük bir heyecanla karşılamıştı. Bu saniyeden sonra olacaklar ikisinin arasındaydı. Ben çoktan, gece benim yanıma geldiği için boş kalan Barış'ın yatağının çarşafını katlıyordum.

"Barış aaaaabii!"

"Ah! N'oluyor be?!"

Yazık olmuştu sevgilime... Barbaros, çoktan kafasına defalarca vurmaya, üstüne atladıktan sonra saçlarını çekiştirmeye başlamıştı bile. Böyle korkutularak uyandırılması hiç iyi değildi ama sandığım kadar büyük tepki de vermemişti. Ortalığı topladıktan sonra çay suyu koyup içeri geçtim. Barış'sa tepkisinden sonra Barbi'yle güreşmeye başladı. Bir ara iyi olup olmadığımı kontrol etmek için bana baktığında gülümsedim. Göz kırptı, Barbaros'a şen kahkahalar attırmaya devam etti. 

Barış, Barbi'nin işkencesinden kurtulunca Havva'ya sarmıştı. Sanki bugün özellikle bana bulaşmayacaktı. Üstüme daha çok düşüyor, tepkilerimi dikkatlice izliyor ve ani reaksiyon gösteriyordu. Bunun tamamen dün geceyle alakalı olduğunu biliyordum ama yine de şımarmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Onun yaptıkları ise bir vakitten sonra biraz sinir bozmaya başlamıştı. Temmuz'da, üstelik İstanbul'da, nemin göbeğinde olmamıza rağmen elimdeki dondurma kutusunu çekiştirip aç karnına yemememi tembihliyordu çocuk! Arada bir Barbi'ye yedirdiğim için onun da nefret dolu bakışlarının hedefindeydi. Tamam haklı olabilirdi, aç karnına yenmezdi ama kahvaltıya çok vardı ve... Dondurma hassas noktaydı. Dondurma kırmızı çizgimizdi. Dondurma kıymetlimisss'ti.

"Sevgilim." dedim derin bir nefes alıp. "Salsan mı bizi?"

"Ne oldu ya yine?" diye geldi Havva içeriden ve ben Barış ona açıklama yaparken çaktırmadan kollarından kurtuldum. Birkaç dakika sonra sinsice mutfağa girmiş, çoktan yeniden çıkardığım dondurmayı kaşıklıyordum. Hakan "Aman bıktım bunların kavgasından. Bir de abla kardeş diye geçinirler güya ama kavga etmeden de duramıyorlar." diyerek mutfağa geldiğinde arkamı döndüm gülümseyerek. Ve koluyla vücudu arasında sıkıştırdığı, benim yedek dondurma kutumu ve ağzındaki kaşığı görmemle beraber gözüm seğirmeye başladı. Bu eve yeni abur cubur lezzetlerini hep ben katıyordum, ben gittikten sonra herkes beni arayıp "Eylül, geçen geldiğinde aldığın şeyin ismi neydi?" diye bana soruyordu. Ben geldiğimde ise herkese yetecek kadar alıyor, kimse kimsenin abur cuburunu yemiyordu. Şimdiyse bu ihanetle karşı karşıyaydım. Ağzımı açtığım an Hakan anında müdahale etti:

"Eğer bağırırsan yemin ederim Barış'ı çağırırım. Yemin ederim yaparım bunu."

✯✯

Yansın AnkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin