13. HER GÜZEL ŞEYİN SONU

208 17 154
                                    

Valla özür dilerim...

Şarkılar:

Neşet Ertaş: Bir Ayrılık, Bir Yoksuzluk, Bir Ölüm

Lana Del Rey - Dark Paradise

Alexandra Savior - Crying All The Time (Multimedia'da var, sözlerine dikkat etmenizi çok tavsiye ederim.)

Ölmek istemiyorum, çünkü Tanrı'yı da öldürürüm diye korkuyorum. Ve böyle bir vefata benim dışımda kimse dayanamaz. -Kinyas ve Kayra

***

*2 saat sonra*

Neden tutmuyordu elimi? Neden kapalıydı ki gözleri? En sevdiğim maviler, neden göstermiyordu bana kendini? Yoksa gidiyor muydu gerçekten de? Aylar önceki kâbusum mu gerçekleşiyordu? Gitmem demişti, almayacaktı Tanrı onu. Neden sonsuzluğa gidiyormuş gibi bir his vardı kalbimin derinliklerinde?

Bu kadar mıydı hikayemiz? Tüm gülmeler, o güzel anlar şimdi mi son bulacaktı? Hazır değildik ki, benim Barış'ım hiç hazır değildi. Kimsesizdi o, paramparça bir ailede doğmuştu. Annesi o çok küçükken ölmüştü. Babası zoraki yanına almıştı, aldığı günden öldüğü güne kadar dövmüştü Barış'ımı. Sonra o da ölünce yetimhaneye gönderilmişti. Kimsesizdi ama kendine de bana da yeten yüreğini kocaman yapmıştı.

Böyle bitsin istemiyordum. Barış ölsün istemiyordum.

Ayağıma dolaşan kanlı duvağımı yeniden arkaya attım ve bana engel olmaya çalışan güvenlikleri büyük bir öfkeyle ileri ittirdim. Hakan, arkadan sarılıp "Eylül! Dur kızım! Bırak da ameliyata alsınlar! Dönecek geri!" diye bağırarak beni tutmaya çalıştı, yeniden... Durdum, Barış'ın tek başına alamadığı nefesi ben verip sıkışan akciğerlerimi dinlendirdim. Bu hareketim bile bencilce geldi, tekrardan "Bırak!" diye bağırdım, ileri gitmek için hamle yaptım fakat boşa çıkmıştı, bu yüzden ona olanları hatırlatıp sözlerle ikna etmeye çalıştım.

"Hakan abi, Barış gidiyor gözünü seveyim! İzin veremem! Barış gidiyor abi, son kez elini tutmam lazım! Yalvarırım! Bırak!" Ağlayarak, nefes nefese kurduğum cümleler, ortamı daha da geriyordu. Germese de umurumda değildi. Sevgilim, elimden kayıp gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum! Havva, şoka girmiş bir şekilde, ona sarılan anneme bir eliyle sarılırken gözlerimiz birleşti. "Ölmeyecek," dedi gözlerini yumarken.

"Seni bırakmaz."

Delirmenin eşiğindeydim. Ulaşamıyordum. Belki de delirmiştim, bilmiyorum. Tek istediğim, Barış'ı bir kez daha nefes alırken görebilmekti. Mavi gözlerini hissetmeye ihtiyacım vardı. Ellerimi sıkıp gülümsemesine... O öldürücü gülümsemesine ihtiyacım vardı ve kimse bunu anlamıyordu! Öleceksem böyle ölmeliydim, öleceksem Barış'ı kaybetme ihtimali ile değil onun gülüşü, bir bakışı ile çarpan kalbim yüzünden ölmeliydim.

"Eylül! Tamam! Dönecek diyorum! Hangi lafımın tutmadığını gördün şimdiye kadar?! Sakinleş artık, hadi abim. Lütfen..." Gözlerine baktım, ikna etmek istercesine kafasını salladı. Ona baktım, çocukluğumu geçirdiğim adama baktım. Onu dahi istemiyordum, kurtuldum ellerinden.

"Ölmeyecek." Fısıldayarak yere çöktüm. Ağlıyor muydum bilmiyorum, ama insanlar hala bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Doğa bana yakın bir mesafede duruyor, bir elinin işaret parmağıyla baş parmağının tırnak etini yoluyordu. Kanamaya başlamıştı, fark etmiyordu bile. Yanıma gelmek istediğini biliyordum, ona küçük bir an baktım ve bunu saniyesinde anlayıp yanıma geldi. Beni her zaman yaptığı gibi kocaman sarıp, başımı kolları arasında sakladı.

Ben duvarın dibine çökmüş, Doğa'ya sarılarak ağlarken, ameliyathane önünde hareketlilik olduğunu belirten sesler gelmeye başladı. Kalp atışlarım bir anlık duraksama yaşayıp, ardından hızlandı. Hiç hızlanmasını istemiyordum. Keşke hep dursaydı Barış bana tekrardan gülümseyene kadar. Gözlerim kocaman olurken, hızlıca ayağa kalktım. Doğa tepki dahi veremeden ellerinin arasından sıyrılıp koşar adımlarla ilerledim. Ameliyathane yaklaşık 10 metre ilerideydi.

Yansın AnkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin