Merhabaaaa ❤️
Çok rahatmış böyle... Gençleştim resmen bu kadar mı fark eder...Şimdi zamanla ilgili kafa karışıklığı olabilir. Onu çözmek istiyorum öncelikle. Barış'ın uyanışı ölümünden 1,5 ay sonra, 19. bölüme kadar siz 2 aylık bir süreç okudunuz. Barış'ın uyanışından bu bölüme kadar geçen zaman hem uyanışı, hem sonrası. Şimdi hala günümüz devam ediyor mesela ve ne kadar ara sıra bahsetmeyi unutsam da Barış'ın ölümünün üstünden 3-4 aylık bir süreç geçti bile.
Açıklayayım derken ortalığı daha çok karıştırmam rezilliği...
Neyse, lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Nasıl bir motivasyon olduğunu tahmin bile edemezsiniz🥺
İyi okumalar ❤️
***
Barış'tan...Titremeler azaldı, beynim ağırlığını bastırdı, yangın çoğaldı ve o sırada Tolga'nın kıpırdanan dudaklarını okudum.
"İşte bu yüzden, sen ve ben aynayız Barış."
Sonrasındaki süreç iğnenin sancısından daha kötüydü; titreyerek uyanmıştım ve ağzımdaki kuruluğun önüne geçemiyordum. Gözlerim sürekli sulanıyordu, inanılmaz bir şekilde yorgun ve halsizdim ve o an son birkaç gündür neden yorgun olduğumu da fark etmiştim: Beni zaten çoktan zehirlemişlerdi.
Fiziksel boyutu da sancılıydı elbette ama psikolojisi çok daha kötüydü.
İğrenç bir herifin dünyaya getirdiği bir çocuktum evet ama bir meleğin en büyük örneği bir annem vardı. Her gün saçlarımı okşaması, baba demeye bin şahit kişinin açtığı yaraları bana göstermeden yanımdayken hep gülmesi, gün geçtikçe daha çok çökmesine rağmen benimleyken çiçekler açması... O günler fazlasıyla pusluydu ama tek net bir anı vardı aklımda ki, hafızamda kalan görüntüsü dünyaya bedeldi. Bir gün birlikte Kızılay'a inmiştik, aslında paramız da yoktu çünkü sabah bağırış çağırışlardan elimizdeki son paranın da gittiğini anlamıştım, yine de çıkmıştık işte. Annem bir anda "Bekleyin!" dediğinde bir çiçekçinin önünden geçiyorduk. Çocuk aklıydı, korkup annemin arkasına saklanmıştım. Yara bere içinde olması da önemli değildi, annemdi ve beni, Barış'ını hep koruyacağını biliyordum.
Vitrinde ve dükkanın önünde büyüleyici renkte çiçekler vardı ama annem onlara değil, çöpe atılmak üzere olan birkaç demet papatyaya bakıyordu. Bazılarının solmuş olduğunu hatırlıyordum ama annem onların hepsini almak istediğinde adam karşı çıkmadı. Para da istemedi, bana bakışı ne olduğunu anlar gibiydi zaten.
Annem o gece çiçeklerin hepsini tek tek ayıklamış, taze ve yaprakları dökülmemiş olanları seçmişti. O herif eve hiç erken gelmezdi, tüm akşamı salonda güle oynaya çiçeklerle geçirmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...