10. KİMSESİZ
Bölüm şarkıları: Bana Yalan Söylediler
Gürcan Ersoy - Ben ve Benim Gibi Çocukların Hakkında
Gözlerimi yüzüme vuran ışıkla açtığımda terden can çekişiyordum. Yastıktan daha sert fakat bir yastığın veremeyeceği huzuru ve ateşi veren göğüs kaslarından kafamı hafifçe kafamı kaldırdım ve yukarı baktım.
Gece aklımı başımdan alan adam şimdi bebekler gibi uyuyordu.
Başımı yeniden göğsüne yasladım ve parmak uçlarımı vücudunda gezdirmeye başladım. Normal bir durumda böyle bir anda son yaşadıklarımı düşünürdüm fakat zihnimden ilk defa izin çıkmıştı. Bu belki beynimin üst üste gelen olaylardan sonra benim için oluşturduğu bir koruma kalkanıydı, belki de bulunduğum anın fazla huzurlu olmasından kaynaklanıyordu.
Ve ilk defa geçmişi bırakıp bulunduğum ana odaklandım.
Bulunduğum yerden ancak yüz hatları ve daha dün tıraş olmasına rağmen az çok beliren sakal uçları görünüyordu. Zaten asla sinekkaydı bir tıraş değildi onunkisi, kendine hastı ve her zaman çok yakışıyordu. Yüzündeki tek kusur alt dudağının kenarındaki yara iziydi, fakat ben buna kusur diyemezdim. Yara izlerini kendimi bildim bileli seviyordum ve hikayesi ne olursa olsun insana özeldi, eşsizdi.
Bir bebekten farksız uykusu parmak uçlarım yanaklarından gözlerine doğru süzülürken bölünmüş, eliyle yüzünü kaşıdıktan sonra tekrar devam etmişti. Gülümsedim, kalbim bu adama duyduğum uçsuz bucaksız sevgiyle ısınıyordu.
Yüzüm kalbimin sıcaklığına rağmen bir anda düştü. Geçmişi düşünmeyeceğim diye kendimi dizginlesem de aklım rahat durmamış, onun çocukluğunu zihnime getirmişti. Dinlediğimde bile kalbimi paramparça eden şeyler varken dinlemediğim kısmın nasıl olduğunu tahmin edemiyordum. Herkes şanslı değildi, herkes güllük gülistanlık bir çocukluk geçirmiyordu; ve şu an dolu gözlerle izlediğim adam bunun en büyük kanıtıydı.
Bana yaşadıklarını anlatırken bahsetmese bile en büyük korkusu benim ona acıma duygusu beslememdi. Bu yüzden çoğu şeyi sakladığını da biliyordum. Tabii ki de ona acımıyordum, acınası hiçbir özelliği yoktu. Fakat üzülüyordum, tek başına tüm bunları kaldırmak zorunda kalmasına üzülüyordum. Sevdiğim adamın bu kadar acı çekmesine üzülüyordum, kimsesizliği bu kadar erken tatmasına üzülüyordum, baba şefkati tadacakken dayak yemekten yemek yiyecek halinin kalmamasına, kalsa dahi bunun da elinden alınmasıyla tehdit edilmesine üzülüyordum. Annesinden bahsedildiğinde gözlerinin koca bir özlemle, yüzünün huzurlu gülümsemesiyle kaplanmasına üzülüyordum.
Annesini çok seviyordu, bu dünyada anne sevgisi diye bir şey olmasa bile Barış annesine duyduğu sevgiyle bu kavramı tek başına karşılardı. Çektiği onca eziyetin arasında küçük oğlunun başını okşamaktan, ona masallar okumaktan, mahalledeki çocukların yanına gönderirken yüzündeki morluklara inat kocaman gülümsemekten vazgeçmeyen bir kadındı Barış'ın annesi.
"Tek gücümüz birbirimize duyduğumuz sevgiydi," diyordu Barış. "Çocuktum, acı çektiğini anlıyordum ama elimden bir şey gelmiyordu. Her gün morluklarını okşardım, geçsin isterdim. Kocaman öperdi başımdan, arkadaşlarımın yanına gitmemi söylerdi. Hiç de arkadaşım yoktu halbuki, herkes çocuğunu benden uzak tutardı. Giderdim, sokakta tek başıma dolanırdım, mahalledeki tüm demir çitlerin sayısını ezberler, akşam ezanıyla geri dönerdim. Her döndüğümde beni kocaman gülümsemeyle karşılardı, o güzel yüzündeki morluklar da hep artmış olurdu. Günümün nasıl geçtiğini, neler oynadığımızı sorardı. Her seferinde farklı bulduğum yalanları dinlerken gülümserdi ama gözleri de dolardı. Bence biliyordu arkadaşımın olmadığını, çünkü aynı kimsesizliği o da yaşıyordu. Koskoca mahalleydi Eylül, kimse mi el uzatmazdı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yansın Ankara
Teen FictionGeçmiş, en olmadık zamanlarda kendini öyle bir gösterir ki aklınızı şaşırırsınız. Kurtuldum zannedersiniz, her şeyin geçtiğine bizzat şahit olursunuz ve işte, karşınızda tüm heybetiyle duruyordur. Geçmişten, sadece ondan kaçarak kurtulabilirdiniz. E...