23. KURŞUN

105 10 39
                                    

Merhabayın.

Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin <3

Bölüm sonrasında Twitter'da ve Instagram'da görüşmek isterim. <3

Twitter: nedenelfcim | #yansınankara

Instagram: nedenelfcim | yansınankaraofficial

***

"Yaşıyor. Nerede bilmiyorum, kaçmış. Ama yaşıyor. Ve sen onu, kocanı vuran kişiyi şu an ellerinde tutuyorsun."

Uğultu. Keskin; ancak bir ülkenin sonunu getirecek nükleer füze saldırısında, ülkesinde yaşayan, anıları olan, her sokağı insan ve hatıralar dolu bir ülkenin insanları uyarılırken ve varlarını yoklarını bırakıp sığınacak bir yer bulmaları için çalınan bir siren sesi gibi, keskin ve acıtan bir uğultu.

Yaşananlar ve hissettirdikleri benzerdi fakat uğultu şehrin her sokağına yerleştirilmiş hoparlörlerinden değil, beynimin içinden geliyordu.

Sendelediğimi hissettim, başım döndü ama bayılmayacaktım; benim düşmeme kalmadan onun boğazına yapışmama rağmen Tolga'nın beni tuttuğunu hissettim. Arkadakilerin de en az benim kadar şoka girdiğini biliyordum.

"Bakmasanıza öyle, şok geçiriyor!"

Vücudumun şiddetli bir deprem oluyormuşçasına titrediğini o an fark ettim; bayılmamıştım fakat öyle uzaktan, öyle yabancıydım ki sanki ruhum bedenimi terk etmiş, yıkık dökük fabrikanın bir köşesinden olanları izleyip beynime aktarıyor gibiydi.

Tolga beni tuttu, aynı anda ilk toparlanıp yanıma koşan kişinin Ulus olduğunu sesinden anladım. "Eylül! Bana bak, Eylül? Duyuyor musun?"

Dudaklarımı kıpırdatmak istedim ama Güneş araya girdi. "Konuşturma. Nabzına bak."

Ulus'un parmakları bileğime değdi, Tolga göz kontağını kesmemem için bir an olsun benden ayırmıyordu gözlerini ve biliyordum, öfkenin beni diri tutmasını sağlamak için yapıyordu bunu.

Daha sonra minnettar kalacaktım.

"Çok hızlı atıyor, çok fazla hızlı."

Sonrası tam bir telaşeydi. Ben bir an olsun Tolga'dan gözlerimi ayırmazken gözlerinde canlanan Barış elimden tutan kişiydi; defalarca kez vuruluyor, defalarca kez gömüyordum ve defalarca kez yanıyordu rüyalarımda ama işte Tolga'nın da gözlerindeydi.

Ama o gittiğinden beri aklımın köşesinde bir yerinde bana laf veren Barış ilk defa parazitlenmişti, sesi çıkmıyordu.

Yaşıyordu.

Peki bana ne oluyordu?

Arabaya bindiğimizi, Tolga bir an gözümün önünden gidince daha şiddetli titremeye başladığımı ve Güneş'in panikle onun ismini bağırdığını, Kuzey'in Doğa'yla tartışmasını ve Ulus'un söylenmelerini hayal meyal hatırlıyordum.

Hastaneye gittiğimizi gözümün önünden hızlıca giden beyaz önlüklerden ve tutulan parlak ışıklardan anladım. Şok prosedürü uygulanacağını söylemişler, vücudumu garip bir konuma sokmuşlardı, müşaade alanındaydım ama sedyeye yatmayı kesin bir dille reddetmiştim.

Doktor Güneş ve Doğa'yla konuşurken bir hemşirenin yanıma geldiğini anımsıyordum, elinde bir iğne görmüştüm ve korku dolu bir nefes çekmiştim fakat çok geçmeden Ulus girdi araya.

"Damarındaki iğne izini görürse korkar, daha kötü tetiklenir. Ne vereceksiniz bir su şişesine koyun, biz ikna ederiz içmeye onu."

Hemşire itiraz edecekti ki Doğa girdi araya. "Ne yaşandığını bilmiyorsunuz, lütfen biraz da siz yardımcı olun. Eminim oral yolla alınan sakinleştiricileriniz de vardır, rica ederiz."

Yansın AnkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin