Başlangıç tarihinizi yazmayı unutmayın lütfen.
Hürrem Sultan has bahçede şehzadesi Mehmet ve minik sultanı Mihrimah ile geziniyordu. Etrafındaki cariyeler saygıda kusur etmemek için el pençe divan duruyor. Gebe sultanlarının bir dediklerini iki etmiyorlardı. Hürrem elini şehzade olması için yalvararak sevdiği karnında bir kere daha gezdirdi. Bu sarayda var olabilmek için her gün bir önceki günden daha zalim, daha korkusuz olmayı yıllar ona öğretmişti. Girdiği türlü ittifaklar ve kanlı oyunlarla hünkarın hasekisi Mahide vran sultanı ekarte etmiş, hünkarın gönlünde taht kurmuştu. Sarayda barınabilmenin altın kuralı zekaydı Hürrem için. Nice güzeller hünkarın koynuna girer, cennete ulaşırdı lakin aklıyla hareket eden o cennette kalırdı. Diğerleri ise güzelliklerini eski sarayda veya haremde hizmetli olarak soldururdu. Nitekim Mahidevran Sultan da bir şehzade veremeseydi çoktan eski saraya sürgün edilmişti. Hele de Hürrem Sultan'a yaptığı bunca şeyden sonra...
"Sultanım, Valide Sultanımız sizi dairelerinde bekliyor." Nigar Kalfa başını eğerek sultanının önünde iki büklüm olmuş Valide Sultan'ın çağrısını iletmişti.
"Bir malumatın var mı Nigar Kalfa? Validemiz neden beni görmek istemiş?" Hürrem Sultan tüm zarafetiyle tek kaşını kaldırmış, sorgular gözlerle Nigar Kalfayı süzmüştü.
"Bir malumatım yok sultanım lakin Mahidevran Sultan ve Şehzade Mustafa da dairedeydiler."
Hürrem gözlerini devirerek Mihrimah ve Mehmet'in elini tuttu. Kim bilir Valide Sultan yine ne buyuracaktı da Mahidevran'ı yüceltip kendisini aşağılamayı başaracaktı. Turkuaz kaftanının eteklerini savura savura önce taşlıktan geçti ardından ise Valide Sultan'ın huzuruna desturla girip gösterilen mindere evlatlarıyla birlikte kuruldu.
"Hoş geldin Hürrem. Öğle yemeğini hep beraber dairemde yiyelim istedim. Nicedir yüzünü görmüyorum."
Valide Sultan tüm ihtişamı ile büyük sedirine kurulmuştu. Haremin nizamı ve aslanının gönlünü hoş tutmak arasında kalan zavallı valide sultan hünkarın iki gözdesi arasında kalmaktan hayli sıkılmıştı. Hürrem'i her engellemeye çalıştığında ya oğlunun şimşeklerini üzerine çekiyor ya da Hürrem'in mutlak zaferi ardında mahcup olup dairesine kapanıyordu. Artık devir değişmeliydi. Bunca zaman savaşarak kazanamadığını dost olarak sağlayacak Hürrem'i iyi niyeti ile kandırıp bir nebze olsa da yönetecekti. Lakin Valide Sultan yanılıyordu zira Hürrem'i hünkarın kalbinden ancak yeni bir aşk tohumu söküp atabilirdi. Oğlunun kalbinde filizlenen yeni bir cennet çiçeği Hürrem'in zehirli sarmaşığını kurutabilirdi. Er geç anlayacaktı valide sultan.
"Malumunuz sultanım hünkarımızın yokluğunda haremde fazla dolanmam yasaklandı. Zira sultanlarımızın ayağı takılıp düşse benden biliyorlar."
Hürrem imalı bakışlarını Mahidevran'a sabitlemişti. Mahidevran ise hiç duymamış gibi önündeki etli pilavı kaşıklamaya devam etti. Zira Valide Sultan onu Hürrem'e bulaşmaması konusunda sert bir biçimde uyarmıştı. Ona güvenmekten başka bir çaresi yoktu Mahidevran'ın. Bunca zaman ne yaptıysa muvaffak olamamış, Hürrem yılanının başını ezememişti. Bunun neticesinde hanedana iki evlat veren Hürrem, sultan olmuş ayrı bir daireye bile çıkmıştı. Gözyaşının sultanı "İnşallah yine kız doğurur." diye geçirdi içinden.
"Ben de seninle bu konuyu konuşacaktım Hürrem. Artık iki evlat annesisin ve bir diğeri de karnında. Allah torunlarıma uzun ömürler versin. Bundan böyle çocukluk yok, kavga gürültü istemiyorum."
Valide Sultan keskin gözlerini Hürrem'den çekip Mahidevran'a odakladı. Mahidevran elindeki kaşığı bırakıp saygıyla Validesini onayladı. Hürrem Sultan olanlara anlam veremiyor, yeni bir oyun mu oynanıyor yoksa bu latifelerle yeni bir dostluk mu kuruluyordu emin olamıyordu.
"İkinizde Sultan Süleyman Han'ın haremisiniz ve evlatlarının anasısınız. Bundan böyle geriye kalan günlerinizi sükut içinde geçireceksiniz. Haremde çocukluk yapmak bitti. Nizam ve kaideler neyi uygun görüyorsa öyle olacak. Zira haremi ben yönetiyorum."
Daye Hatun kenarda tüm olanları izliyordu. Valide Sultan'ı yıllardır tanıyordu. Saraya ilk geldiği günü, şehzade Süleyman'ı kucağına aldığı ilk anda yanında olan yegane dosttu Daye Hatun. Şimdi Valide Sultan'ın gözündeki ateşi bir tek o görüyordu. Her zamankinden farklı bakıyordu sultanı. Kararlı ve ne istediğini biliyordu. Haremi yeniden nizama sokacak ve kuş uçurtmayacaktı valide.
"Benden yana hiç kuşkunuz olmasın Validem. Zinhar kirli oyunların içinde olmak istemem. Benim saadetim şehzadem Mustafa'dır. Onun hanedana yaraşır yiğit bir şehzade olması için elimden geleni yapacağım."
Mahidevran yanında oturan Mustafa'sının başını sevgi ile okşadı. Hünkarın gözünden düşeli yıllar olmuştu. Hünkarı ile olan tutkulu aşkı Manisa Sarayı'nın duvarlarında solmaya yüz tutmuştu. Şehzade Süleyman tahta çıktığında yenilenmiş gibiydi. Duruşu, bakışları değişmişti. Artık şehzade değildi. Devlet-i Ali Osman'ın tüm yükü sırtına yüklenmişti. Devleti adalet ile yönetmeyi kendine borç bilmiş, merhametli Süleyman'ı kalbinin bir köşesinde taşısa da kimseye göstermemişti. Nitekim gönlü de değişmişti Süleyman'ın. Gül yüzlü Mahidevran'ı Manisa Sarayı'na gömmüş, Hürrem'i başının tacı yapmıştı.
"Gereken saygıyı görürsem ben de ona göre davranırım validem. Zira hünkarımızın sultanı ve gözdesiyim. Karnımda bir evlat daha taşıyorum lakin bir cariye gibi muamele görüyorum. Zamanında hünkarımızın bana koyduğu ada bile tahammülünüz yoktu. Lakin o günler geride kaldı validem. Çok geride..."
Valide Sultan şerbetinden bir yudum aldı ve sırtını dikleştirdi. Bordo kaftanının eteklerini düzelttikten sonra rahmetli kocasının ona İran seferinden getirdiği yüzüğüne dokundu. İktidara gelmek onun için zor olmamıştı zira Sultan Selim ömrünü er meydanında geçirirken haremini ona emanet etmişti. Ayşe Hafsa Sultan ise istediği gibi haremde at koşturmuştu.
"Unutmayın, bu kubbenin altında nice canlar doğdu, nice canlar alındı. Hiç kimse masum değildir lakin bilmenizde yarar var. Devleti hünkarınız Sultan Süleyman Han, haremi ise ben yönetiyorum. Bu zamana kadar ikinize de müsemma gösterdim lakin artık edebinizi takının ve bir şehzade anasına yakışanı yapın."
Valide Sultan eliyle iki sultana da dışarı çıkmasını emretti. Sultanlar validenin sözünü ikiletmeden saygıyla eğilip dışarı çıktılar. Taşlığa ilerlerken Hürrem Sultan birden arkasını döndü ve Mahidevran'ın karşısına dikildi.
"Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi.
"O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o sarsılmaz, yıkılmaz dediğin aşkını yerle bir ederler."
Hürrem öfkelenerek Mahidevran'ın üzerine yürüdü. İşaret parmağını sultanın omzuna bastırdı.
"Sen bir hiçsin Mahidevran. Öyle ki kendin savaşmak yerine yeni bir hatunun gelip aşkımı elimden almasını dileyecek kadar zavallısın."
Mahidevran dolan gözlerini gizlemek için başını öne eğdi ve tüm kalbiyle karşısındaki kadının da yıkılışını görmeyi diledi.
Derler ki Allah şöyle buyurur: Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. *
Nitekim Mahidevran Sultan'ın duası o gün, o anda hünkarın avlayacağı ceylanı korumak için ona siper olan hatun ile kabul oldu.
* : Bakara (186)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Historical FictionYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...