Bölüm 44- Yas

523 63 3
                                    

Soğuk ve yağmurlu havaya inat bulutların arasından sızan güneş sarayın kafesli pencerelerinin arasından sızıp Valide Sultan'ın yatağına ulaşıyordu. Yataktaki bedenin üstü beyaz bir örtü ile kapatılmıştı zira kimse Valide Sultan'ın son halini görmeye cesaret edememişti. Tüm harem dün akşam vuku bulan hadiseyi konuşuyordu. Mahperi Sultan'ın acı çığlıklarını duyan hünkar bile daireye gelmişti lakin hekim kadınların hiçbiri erken davranamamıştı zira daireye girdiklerinde Valide Sultan çoktan Hak yoluna yürümüştü. Şimdi ise hanedanın değerli üyelerinin hepsi Valide Sultan'ın dairesindeydi. Hatice Sultan gözyaşları içinde Validesinin yatağının kenarına çökmüş, örtünün altındaki eli tutmuştu. Gülfem Hatun da sultanın yanına çökmüş gözyaşları içerisindeydi. Valide Sultan'ın üzerinde emeği çoktu. Sultan Süleyman'a ilk sunulduğu günden beri Valide Sultan için yeri ayrıydı Gülfem Hatun'un. Evlatlarını doğurduğu zaman da bu böyleydi, onların acısını tattığında da. Valide Sultan hep destek olmuştu Gülfem'e. Şimdi arkasındaki koca çınar yok olmuştu. Mahperi Sultan ise kucağındaki şehzadesi ile bir kenarda oturmuş yaşadığı acı ve şoktan bir noktaya kenetlenmiş duruyordu. Daye Hatun da sultanın yanında dik durmaya çalışsa da içi kan ağlıyordu. Yıllar yılı bu haremde Valide Sultan'ın yanındaydı. Onun gebeliğini de görmüş, şehzadesinin sultan olduğunu da... Mahidevran Sultan ise Gülşah ile birlikte yatağın tam karşısında duruyorlardı. Mahidevran Sultan sahte gözyaşlarını akıtırken içinden zaferini kutluyordu. Hürrem Sultan ise herkesten uzak bir yerde Mihrimah Sultanın elinden tutmuştu. Keskin gözleri tüm sultanları inceliyor, ne düşündüklerini algılamaya çalışıyordu. Bir gecede kader tekrar değişmiş, evlatlarının canı tehlikeye girmişti zira haremi yönetmek demek bir nevi kaderi yönetmekti. Bir emirle bir şehzade için güneş batarken diğer şehzade için saltanat güneşi doğardı. Şimdi o güneş Mahidevran Sultan ve evladı şehzade Mustafa için doğmak üzereydi. Ne yapıp edip o güneşi batırmanın bir yolunu bulacaktı Hürrem Sultan.

"Sultanlarım, cenaze merasimi başlayacak." Sümbül Ağa daireye girip saygıyla selam verdi. Hatice Sultan yanaklarından akan yaşları silip Gülfem Hatun'un desteği ile ayağa kalktı. Mahidevran Sultan ve Hürrem Sultan da onlara eşlik edip daireden çıktığında geride Mahperi ve minik şehzadesi kalmıştı. Daye Hatun ve Sümbül Ağa birbirlerine endişe ile baktılar. Zira Mahperi Sultan'ın durumu iyi görünmüyordu. Gözleri Valide Sultan'ın bedenine dikilmişti. Bir damla bile gözyaşı akıtamasa da gözleri kıpkırmızıydı. Sümbül Ağa yavaşça sultanın yanına geldi ve önünde diz çöktü. Mahperi gözlerini Sümbül Ağa'nın gözlerine dikti.

"Sultanım validemizi almaya geldim. Sizin burada olmanız uygun değil. Dilerseniz taşlığa geçin birazdan cenaze merasimi başlayacak."

Mahperi kucağındaki bebeğiyle birlikte eğilip Sümbül Ağa'nın elini tuttu. Ardından pişmanlıkla fısıldadı.

"Validemizi kurtaramadım Sümbül Ağa."

Sümbül Ağa sultanının elini sıktı. Daye Hatun bu ikiliyi izlerken gözlerinden yaşların akmasına izin verdi.

"Sizin suçunuz değildi sultanım. Elinizden geleni yaptınız."

Mahperi dudaklarını ıslatıp acı acı gülümsedi. Ardından bebeğini Daye Hatun'un kollarına verip ayağa kalktı. Sümbül Ağa da sultanı ile birlikte ayaklandı. Mahperi Valide Sultan'ın üzerindeki örtüyü yavaşça açtı. Üstündeki kanlı geceliğe uzun uzun baktı. Ardından Sümbül Ağa'ya döndü.

"İyi bak Sümbül Ağa. Bu gördüğün beden katledilen bir sultana ait ve bu harem onu kurtaramadı. Ben bir kere daha annemi kaybettim."

Mahperi Sultan gözlerinden akan yaşlarla Valide Sultan'ın soğumuş alnına bir öpücük kondurdu. Ardından Daye Hatun'un kucağındaki şehzadesini de alarak daireden çıktı. Ardında kuşku ve şaşkınlıkla birbirine bakan iki saray görevlisi bıraktığına emindi.

***

Sultan Süleyman siyah kaftanının düğmeleri iliklenirken aynadaki aksine baktı. Gözlerinin feri sönmüş, acılı ve kederli bakışları vardı. Bugün annesini, koruyucu meleğini toprağa verecekti. Dün akşamki vaziyet gözünün önünden gitmiyordu hünkarın. Dairesinde mücevher işlerken duymuştu Peri'nin sesini. Acı çığlıkları dalga dalga yayılırken koridora hiç düşünmeden yanına koşmuştu. Sultanı validesinin dairesinin önündeki balkonda kanlar içinde haykırıyordu. Karşı koridordaki hekimleri görünce adımlarını hızlandırdı hünkar. Sevdiği kadının altın sarısı saçları bile kan olmuştu. Korkuyla tuttu Peri'yi zaten çok geçmeden sevdiği kadın kollarına yığılmıştı. Validesini de kanlar içinde gözlerini tavana dikmiş bir şekilde bulduğunda beyninden vurulmuşa dönmüştü. Hekim kadınlar başsağlığı dileklerini iletip daireden kaçarcasına uzaklaştıklarında anlamıştı Süleyman. Artık çok geçti, validesi Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.

"Hünkarım, başımız sağolsun. Allah Valide Sultanımıza rahmet eylesin. Mekanı cennet bahçesi olsun."

İbrahim Paşa hünkarın önünde eğilip başsağlığı dileğini iletmişti. Böylece hünkarın zihni dün gecenin sisli anlarından uzaklaşıp bu ana dönmüştü. Ağır ağır arkasını döndü. Can yoldaşı Pargalı'nın yanına gelip sıkı sıkı sarıldı. O anda ikilinin gözlerinden düşen yaşları bir tek ikisi biliyordu zira hünkarı giydiren ağalar çoktan daireden çıkmıştı. Bu vesileyle doya doya Valide Sultan'ın yasını tuttular. Ardından sükunet maskelerini takıp cenaze merasimi için daireden çıktılar.

***

Akşam çöktüğünde Valide Sultan toprağın altındaydı. Derin bir sessizlik haremde hüküm sürüyordu. Hürrem Sultan dairesinde evlatları ile akşam yemeğini yerken oldukça kaygılıydı. Gülnihal Hatun ile birlikte kafa kafaya verip bir şekilde Mahidevran'ın ayağını kaydırmalıydılar. Bu gidiş hayra alamet değildi. Zira hünkar haremin yönetimini tamamen Mahidevran Sultan'a vermişti. Mahidevran Sultan ise o gece yas tutulmasına izin verecekti lakin yarın güneş doğduğunda her şey değişecekti.

***

Mahperi Çiçek Hatun ile dairesinde oturuyordu. Bir yandan beşiği sallarken diğer yandan hünkarını düşünüyordu. Bugün çok kısa olsa da görmüştü hünkarını. Oldukça bitkin ve yorgun görünüyordu. Bu görüntü kalbine yeni bir acının saplanmasına sebep olmuştu. Çiçek Hatun Mahperi Sultan'ı süzdü. Gözlerindeki acıyı ve kederi görünce arkadaşının elini tuttu. Mahperi bu temasla irkilip Çiçek'e döndü.

"Sultanım, aklınız burada değil. Dilerseniz şehzademizi bana verin ben uyutayım. Siz de güzel bir uyku çekin. Kaç aydır epey yorgunsunuz."

Mahperi Sultan başını olumsuz anlamda sallayıp ayağa kalktı.

"Hünkarımın yanına gideceğim Çiçek. Bugün onun yas günü. O ayakta acı çekerken ben keyifli bir uykuya yatamam. Zaten haremin tüm neşesi, keyfi gitti."

Çiçek Hatun şehzadeyi kucaklayıp ayağa kalktı. Ardından endişeyle devam etti.

"Hakkınız var sultanım, Mahidevran Sultan nefes aldırmayacak bize. Çok dikkatli olmamız lazım."

Mahperi başını salladıktan sonra duruşunu dikleştirdi. Daireden çıkmadan önce son kez Çiçek Hatun'a baktı.

"Bugün yasımızı tutacağız Çiçek lakin gün doğduğunda tüm zırhımızı kuşanıp canımız pahasına evladımı koruyacağız."

***

Mahidevran Sultan dairesindeki sedire uzanmış cariyelere ayaklarını ovduruyordu. Tüm gün ayakta cenaze işleriyle uğraşmaktan yorgun düşmüştü. Nihayet emeline ulaşmış, haremin yönetimine geçmişti. Gülşah Hatun da sultanının yanı başında ellerine mesaj yapıyordu.

"Gülşah, yarın hazırlıklara başlayacağız. Hem şehzademe Hatice Sultan'ın eski dairesini hazırlayacaksınız hem de Valide Sultan'ın dairesinde bir kaç tadilat yapılacak. Bir aksilik istemiyorum."

Gülşah Hatun sevinçle başını salladı. Sonunda bu karanlık daireden kurtuluyorlardı. Valide Sultan'ın terası ile Hatice Sultan'ın terası birbirine bağlıydı. Böylece hem Şehzade Mustafa'dan haber almak kolaylaşacaktı hem de dilediğinde terasa çıkıp hava alabilecekti.

"Siz nasıl emrederseniz sultanım. Lakin Hürrem Sultan buna engel olmaya çalışacaktır."

Mahidevran Sultan ayaklarını ovan kızlara başıyla işaret etti. Cariyeler saygıyla eğilip daireyi terk ettiklerinde Mahidevran Sultan doğruldu.

"Ona öyle bir ders vereceğim ki Gülşah. Her gün ölüm korkusuyla nefes alacak."

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin