Bölüm 28- Küçük Oyun

810 52 10
                                    

Mahperi dairesinde kahvaltı yapıyordu. Çiçek Hatun'un dediğine göre hünkarı Hürrem Sultan ve evlatlarıyla kahvaltı yapıyordu. Aldırış etmedi Mahperi zira hünkarının kalbinden şüphe etmiyordu. Hem evlatlarını görmek bir babanın en doğal hakkıydı. Elindeki şerbeti kenara bıraktıktan sonra önündeki sandıktaki kumaşları incelemeye başladı. Hünkarı ona yine rengarenk kumaşlar hediye etmişti. Dilediği gibi giyinip süslenmek için bolca kumaşı vardı.

"Çiçek, şu seçtiğim kumaşları terzihaneye götürür müsün? Bana yeni esvaplar dikilsin."

Çiçek başını onaylarca salladıktan sonra Mahperi'nin önündeki kumaşları kavradı. Tam çıkacağı sırada Mahperi tekrar seslendi.

"En üstteki dört kumaş senin için Çiçek. Kendi bedenine göre diksinler."

Çiçek tebessüm ederek karşısındaki hatunun önünde eğildi. Ardından daireden dışarı çıktı. En üstteki dört kumaş da çok güzeldi. Pembe, sarı, turuncu ve açık mavi olan kumaşlara sevinçle dokundu. Mahperi özünde iyi bir insandı. Bu zamana kadar kimseyle münakaşa ettiğini görmemişti, Hürrem Sultan hariç...

Terzihaneye girip kumaşları bıraktıktan sonra Mahperi Hatun'un isteklerini sıraladı. Yakın zamanda doğum vardı. Ona göre rahat esvaplar dikilmesini buyurduktan sonra daireden çıktı. Mahperi'nin yanına giderken yolunu Gülnihal kesti.

"Nereye böyle hatun?"

"Mahperi Hatun'un yanına giderim Gülnihal. Artık onun emrindeyim."

Gülnihal başını olumsuz anlamda salladı. Ardından genç kızın kolunu kavradı ve kulağına eğildi.

"Söyle o hatuna başı büyük dertte. Hürrem Sultan durmayacak tıpkı diğerlerine yaptığı gibi onu da ezip geçecek."

Çiçek hırsla kolunu Gülnihal'in elinden kurtardı. Ardından öfkeyle kadını duvara itti. Gülnihal sırtını sertçe çarpınca acıyla inledi. Minyon görünümlü Çiçek Hatun'un eli epey kuvvetliydi anlaşılan.

"Bir daha karşıma çıkma Gülnihal, kimin haddine düşmüş gebe hatunu tehdit etmek? Ayrıca asıl sen sultanına söyle Mahperi, o saraydan gönderdiği zavallılara benzemez."

***

Valide Sultan dairesinde Daye Hatun ile hesapları inceliyordu. Hareme giren çıkan her şey büyük defterlerde kayıt altına alınırdı. Böylece hazineyi hep sabit değerde tutmaya çalışıyordu. Sultan Selim Han'dan kalan dolu hazineyi evladı devralmış, hakkıyla onu koruyordu.

"Valide Sultanım, nicedir haremde ses seda yok. Bu sessizlik beni endişelendiriyor."

Valide Sultan elindeki defteri dizlerinin üzerine bıraktı. Derin bir nefes aldıktan sonra Daye Hatun'a hak verircesine başını salladı. Hürrem garip bir şekilde köşesine çekilmişti. Mahperi'nin gebeliği haremde duyulduktan sonra harekete geçer sanmıştı lakin aksine ölüm sessizliğine bürünmüştü.

"Hakkın var Daye. Ben de epey endişeliyim. Dua edelim de huzurumuzu kaçıracak bir hadise olmasın."

Daye Hatun başını olumlu anlamda salladı. O sırada kapılar açılmıştı. İçeri zümrüt yeşili kaftanıyla Hürrem Sultan girmişti. Yanında ise pembeler içinde Mihrimah Sultan vardı. İkisi de saygıyla eğildiler. Valide Sultan Daye Hatun'a kısa bir bakış attı. Daye Hatun eğilerek arkasını döndü ve Hürrem Sultan'ın yanına yaklaştı.

"Buyrun Sultanım, bir mesele mi oldu?"

Hürrem Sultan başını olumsuz anlamda salladı. Elini kavradığı Mihrimah'ı göstererek "Biz sadece validemi ziyarete gelmiştik. Mihrimah Sultanım hayli özledi babaannesini."

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin