Mahperi, hünkarın dairesine girdiğinde oda bomboştu. Merakla birkaç adım attığında sevdiği adamı terastaki mindere otururken bulmuştu. Süleyman elinde tesbihi ile uzaklara dalmış öylece duruyordu. Üzüntüyle birkaç adım atıp terasa çıktı. Hünkar ayak seslerini duyunca irkilip arkasını döndü. Sevdiği kadını görünce kollarını açtı. Mahperi hiç tereddüt etmeden o kolların arasına girdi. Başını sevdiği adamın göğsüne yaslayıp sıkı sıkı sarıldı. Bir eli hünkarın yüzüklerle dolu elini tuttu ve avuç içini çevirip yavaşça öptü.
"Benim canım hünkarım, yasınızı paylaşmaya gözyaşınıza ortak olmaya geldim."
Süleyman tebessüm ederek sevdiği kadının saçlarını okşadı. O saçlardan yayılan kokuyu içine çekti. Daha dün akşam kan kokan hatun bugün nasıl çiçek gibi kokardı? Tebessüm ederek sıkıca sardı hatunu.
"İyi ki geldin Peri'm. Gecemi aydınlattın."
Mahperi tebessüm ederek sevdiği adama daha da sıkı sarıldı. Ardından gözlerini yıldızlara dikti. Göz kırpar gibi oynaşan yıldızlara uzun uzun baktı. Süleyman onun gözlerinde de kendi gözlerinde gördüğü hüznü görmüştü. Haremde belki de kendisinden sonra en çok üzülen hatun Mahperi'ydi. Öyle ki tıpkı kendisi gibi gözleri ve burnunun ucu kızarmıştı. Tebessüm etmeye çalıştı lakin içinden gülmek gelmedi. Sanki Validesi ile birlikte evlat olan, insan olan Süleyman da ölmüştü. Artık sadece Sultan Süleyman vardı. Şükür ki bu sultan yanındaki hatuna kalbini vermişti.
"Rahmetli annem demişti ki sevdiklerin bir gün hayattan göçüp gittiğinde o gece yıldızlar bir başka olur. Zira ölen kişi gökyüzünde bir yıldız olur, yolunu aydınlatmak için devamlı parlarmış. Sizce hangisi validemizdir hünkarım?"
Süleyman dikkatlice gökyüzünü inceledi. Tüm yıldızlara tek tek bakmaya çalıştı. Ardından gözlerini bir yıldıza dikti. Nedensizce gözleri o yıldızda takılıp durmuştu. Mahperi'nin elini tuttu ve o yıldıza doğru uzattı.
"İşte bu güvercin, benim validem burada."
Mahperi tebessüm ederek sevdiği adama dönüp yanağına bir öpücük kondurdu. Ardından sakallarını okşadı.
"Hünkarım gözlerinizdeki bu hüznü dağıtmama izin verin. Yüzünüze çöken bu karanlığı aydınlatayım. İzin verin sizinle ilgileneyim."
Süleyman tebessüm ederek Mahperi'nin çenesini tutup kendisine yaklaştırdı. Önce alnını ardından burnuna minik bir öpücük kondurdu.
"Ben sana her baktığımda aydınlanırım güvercin. Bilmez misin sen benim aydınlık yanımsın."
Mahperi gülümserken dudaklarına kondurulan öpücük ile gözlerini kapattı. Bu gece hünkarının kalbinden biraz olsa o hüznü atacaktı. Birbirlerinin bedeninde mutluluğu, sevgiyi yeniden bulacaklardı.
***
Mahidevran Sultan sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştı. Uzun bir hamam keyfi ve kahvaltının ardından şehzadesini mektebe bırakıp hareme inmişti. Gözleri Valide Sultan'ın dairesine kaydığında Gülşah'a işaret etti. Gülşah saygıyla eğilip sultanının yanından ayrıldı. Haremde Nigar Kalfa'yı bulduktan sonra sultanının emirlerini iletti. Nigar Kalfa ise sultanının istediklerini yapmak için hemen harekete koyuldu. Çok geçmeden Valide Sultan'ın dairesinde hummalı bir çalışma başladı. Duvarlar yeniden boyandı, sedirlerin kumaşları değişti. Bu hareketlilik haremde yeni dedikodular oluşturmuştu. Bu sözleri beynine mıh gibi kazıyan Gülnihal Hatun çok geçmeden soluğu Hürrem Sultan'ın dairesinde aldı.
"Sultanım. Mahidevran Sultan kendisi için Valide Sultan'ın dairesini hazırlatıyor."
Hürrem Sultan duyduklarıyla yumruklarını sıktı. Ardından ayağa kalkıp Gülnihal'in yanına geldi. Sedirde kitap okuyan çocuklarını rahatsız etmemek için sesini alçalttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Ficción históricaYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...