Bölüm 20- Mahperi

1K 76 11
                                    

Valide Sultan, Daye Hatun'dan işittikleriyle birlikte hemen harekete geçmiş, Mahidevran Sultan'a haber etmişti. Şimdi Mahidevran Sultan ve Valide Sultan hasbahçede yan yana sessizlik içinde ilerliyorlardı. Arkasındaki cariyeler ise uzaktan da olsa iki sultanı takip ediyor peşlerindeki ağalar ile birlikte iki sultanın da güvenliği için etrafı kolaçan ediyorlardı.

"Taşlıkta olanları biliyorum Mahidevran. Zinhar hataya düşme."

Mahidevran Sultan alayla tebessüm etti. Bu konuşmaları bir yerden hatırlıyordu. Yıllar evvel Hürrem Sultan hareme ilk geldiğinde de Valide Sultan onu kenara çekmiş, "Anastasia ile uğraşma sen bir sultansın demişti." O gün Valide Sultan'ın sözünü dinleyen Mahidevran Sultan nice acılar çekmişti. Önce hünkarının kalbindeki yerini kaybetmiş, ardından da Anastasia denilen yılanın başını ezemeden onun sultan oluşunu, anne oluşunu çaresizce gözyaşlarıyla izlemişti. Bu sefer buna katlanamazdı.

"Validem, endişenizi anlıyorum lakin siz de bilirsiniz ki bu yaşadıklarımı sineye çekemem. O hatun çirkin bir oyun oynadı. Neticelerine katlanacak."

Valide Sultan bıkkınlıkla nefesini verdi. Haremin kaidelerine uymak bilmeyen hatunlar yüzünden bir günü huzurlu geçmemişti. Her geçen gün huzursuzluğun dozu artıyor, tehlikelerin ardı arkası kesilmiyordu.

"Anna'nın bir suçu yok Mahidevran. Yaşananları bilmeden bir hatunun dediklerine göre hareket edemezsin. Hele de o hatun Hürrem ise... Sen gittikten sonra hünkarımız kendisini dairesine kapattı. Ne Hürrem'le ne de bir başka hatunla bir kez olsun ilgilenmedi. Anna'nın yasını tutuyordu zira... O hatunun bu hareme nasıl geldiğini unutma. Hünkarımızın bizzat emri ile kaldı gözdeler katında. İstese hepinizi tek bir lafıyla silip atabilecek bir hatun böyle kirli bir iftira atmaz. Aklını başına devşir ve evladınla olmanın huzuruyla şükret. Zinhar bulaşma bu işe yoksa zararlı çıkarsın. Bu sefer yanında ben yokum."

Mahidevran Sultan duyduklarıyla şaşkınlıkla bakakaldı. Valide Sultan'a ne olmuştu da Anna denen hatunun yanına geçmişti. Bu hatun kimdi de hünkarı bu denli etkilemişti? Valide Sultan'ın dedikleriyle kaşlarını çattı. Ne demişti sultan? "Hünkar kendisini odasına kapattı ve kimseyle ilgilenmedi." O halde Hürrem yalan söylüyordu. Bu hareme onun sayesinde geri gelmemişti. O halde kimdi?

***

Anna çığlık atarak onu kucaklayan adama sarıldı. Kahkahaları tüm ormanı inletiyordu. Yarış Anna'nın üstünlüğü ile başlarken çok geçmeden hünkarı ona yetişmiş, atının üstünden tek hamlede kendisini kucağına çekmişti. Tepesindeki sahibini kaybeden at ise umursamazca geri dönmüş, yarışı bırakıp kenardaki gölden su içmeye başlamıştı. Hünkar ise çok geçmeden kendi atını durdurmuş ve kucağındaki hatun ile yere inmişti. Çok geçmeden dudakları buluşan iki aşık gecenin çökmesiyle birlikte kurulan otağa geçmişlerdi. Yemeklerini afiyetle yedikten sonra gökyüzünde beliren ay ile birbirlerine sarılmış, gecenin ve huzurun keyfini çıkartmışlardı.

"Sensiz bir günüm geçmesin, istemem.

Sensiz nefes almayayım, istemem.

Sen yoksan doğmasın güneş, akmasın nehirler...

İstemem...

Al canımı ya Rab, kavuştur beni cananıma.

Yıkılsın tahtım sen yoksan, istemem." *

Anna kulağına fısıldanan şiir ile gözlerini kapattı. Hünkarının aşk dolu mırıltıları ile çoktan sarhoş olmuştu. Gözlerinden akan yaşlarla burnunu çekti. Bazen sevgiden korkuyordu genç kız. Sanki ne kadar çok sevse o kadar çok yaklaşıyordu ölüme. Bunu yaşadığı felaketten de pek rahat anlıyordu lakin elinde değildi ki sevmek. Süleyman koynuna yaslanan kızın altın sarısı saçlarını okşadı. Yaşadığı huzurun bozulmaması için şükretti Allah'ına. Anna'nın bedeninden uzaklaşmasıyla hangi ara kapattığını bilmediği gözlerini araladı. Muzipçe ona sırıtan hatunun yanaklarında kuruyan yaşları sevgiyle öptü.

"Siz hile yaptınız hünkarım. Yarışta beni atımdan ayırdınız. Bu yüzden ne siz kazandınız ne de ben..."

Süleyman muzipçe sırıttı. Ardından genç kızın elini tutup ayaklandı. Peşinden eşlik eden ağalara durmalarını emrettikten sonra yıldızların ve ayın aydınlattığı göle doğru ilerledi.

"O halde ikimiz de cezalıyız güvercin..."

Anna heyecanla başını kaldırdı. Gözlerini hünkarın okyanusları andıran gözlerine dikti. Oradaki kıvılvımları görmüştü, kaynayan kanına titreyen bacakları da eşlik etti. At arabasına bindiğinden beri bu anın hayalini kurmuştu. Herkesin çenesini kapatacaktı artık. Hünkarın biricik kadını olacak ve aşkını doya doya yaşayacaktı. Bu düşünceyle yavaşça elbisesinin omuzlarını sıyırdı. Hünkar aldığı mesaj ile istemsizce sakallarını kaşıdı. Ardından genç kıza eşlik ederek üzerindekileri çıkardı. İkisi de vakit kaybetmeden kendilerini gölün tatlı suyuna bıraktıklarında Anna huzurla bedenini suya bıraktı. Ay ışığı tenlerini yalayıp geçerken iki beden hasretle buluştu suda. Titreyen dudaklar birbirlerine kavuşma ihtiyacıyla aralandı. Öyle bir özlemdi ki bu dünya bile durmuş, iki aşığın kavuşmasını izlemişti. Yıldızlar göz kırpar gibi yanıp sönerken Anna kulağına dolan aşk dolu sözlerle mest olmuştu. Bedeninde hissettiği acıyla gözlerini araladı. Karşısında tutkuyla yanan Muhibbi'yi görünce kollarını hünkarının boynuna doladı. Su hafif hafif kıpırtılara eşlik edercesine dalgalandı. O gece iki aşığın kavuşmasına tüm orman eşlik etmişti.

Nihayet iki beden çimenlerin üstünde soluklandığında Süleyman başını dinlendirdiği göğüse bir öpücük kondurmuş ardından genç kızın üzerinde doğrulup göz göze gelmişti. Anna hülyalı bakışları ile aşık olduğu adamı inceliyordu.

"Hayatıma girdiğim ilk günden beri bir peri olduğuna inanmıştım. Lakin şimdi anlıyorum güvercinim. Ay ışığı teninle öyle güzel oynaşıyor ki seni ondan bile kıskanır oldum. Sen benim perimsin... Mahperi'imsin."

Anna gülümseyerek sevdiği adamın dudaklarına minik bir öpücük kondurdu.

"Mahperi... Ne demek Mahperi?"

"Ayın perisi demek Mahperi. Bundan sonra senin adın Mahperi."

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin