Bölüm 23- Kanlı Oyun

810 73 7
                                    

Sultan Süleyman'ın gidişinin üzerinden on gün geçmişti. Mahperi şimdiden sevdiği adamın özlemiyle kavruluyordu. Valide Sultan ise hiç olmadığı kadar tedbirliydi zira haremin gizli kurallarından biri de buydu: Hünkar haremde değilse koridorlarda ölüm kol gezerdi. Zamanında Hürrem'i haremden def etmek için nice oyunlara başvurmuştu lakin şimdi bir hatun çıkagelmiş, Hürrem'in tüm nefretini üzerine çekmişti. O hatun şüphesiz Mahperi'den başkası değildi. Hürrem Sultan hünkar gittikten sonra nefretini gizlemeye gerek duymamış, herkesin içinde Mahperi'yi üstü kapalı tehdit etmişti. Mahperi ise korkmuyordu zira son gece hünkarı ona kendi elleriyle işlediği bir hançer vermişti. Safirlerle süslü hançeri hiçbir zaman yanından ayırmıyordu.
O gün Valide Sultan'ın emri ile Hatice Sultan'ı görmek için haremden ayrılmıştı. Üzerine geçirdiği pelerinin yakalarını toparlayıp at arabasından indi. Kış payitahtı çoktan terk etse de soğuk henüz tam olarak geçmemişti. Ağalarla birlikte Hatice Sultan'ın gül dolu bahçesini geçip saraydan içeri girmişti.
"Sultanım."
Mahperi eğilip selamını verdikten sonra yeni yeni yürümeye başlayan minik sultanı kucakladı. Gülpembe ağzında bir şeyler geveleyerek Mahperi'ye sarıldı. Hatice Sultan ikiliyi memnuniyetle izliyordu.
"Hoşgeldin Mahperi Hatun. Haydi gel oturma alanına geçelim. Yoldan geldin bir şerbetimi iç."
Mahperi memnuniyetle kucağındaki minik sultanla Hatice Sultan'ın oturma alanına geçti. Sedire oturduktan sonra kucağındaki minik sultanın kırmızı yanaklarını öptü.
"Son gördüğüme göre boy atmış sultanım. Allah nazarlardan saklasın."
Mahperi hünkarın gidişinin ardından Sümbül Ağa ve Nigar Kalfayla epey vakit geçirmişti. Onlardan Müslümanlığı öğrenmişti. Bu konuya ilgisi olduğunu fark eden Nigar Kalfa onu haremin hafızıyla tanıştırmıştı. Ayşe Hatun Mahperi'yle epeyce sohbet etmiş, onun sorularını yanıtlamıştı. Uzun sohbetler sonucunda çok geçmeden Mahperi Müslüman olmak istediğini söyleyince Ayşe Hatun onu memnuniyetle Müslüman yapmıştı. Böylece Mahperi yavaşça Kur'an okumaya başlamış, Arapça dersleri sayesinde de yeni bir dil öğrenmişti.
"Hakkın var Mahperi, Gülpembe hızlı büyüyor. İbrahim'in de bu anlarına şahit olmasını arzu ederdim."
Mahperi özlemle uzaklara dalıp giden sultanın elini çekinerek tuttu. Kendisi de aynı haldeydi. Hünkarına olan özlemi gün geçtikçe artıyordu. Seferden henüz bir haber gelmemişti ve içi içini kemiriyordu.
"Sultanım, ben de sizin gibi yol gözlüyorum. Bu ayrılık öyle zormuş ki derman bırakmadı. Siz paşamızdan mektup aldınız mı? Belki hünkarımız hakkında bir şeyler yazmıştır."
Hatice Sultan elini kavrayan hatuna tebessüm etti. Gözlerinden özlemi belli oluyordu. İbrahim ona henüz bir mektup yazmamıştı. Yazdığı mektubun da varıp varmadığından emin değildi.
"Bir malumatım yok Mahperi. Umarım sıhatleri yerindedir."
Mahperi cariyenin getirdiği şerbetten bir yudum alıp gül lokumuna uzandı.
"Amin sultanım."
***
Hürrem Sultan, Mahperi'nin haremden ayrıldığını öğrenir öğrenmez harekete geçmişti. İlk iş Mahperi'nin her gün uğradığı gizli bahçeyi yok etmekti. Cariyeleri ve ağaları sultanlarının emriyle bahçeyi talan ettiler. Hürrem Sultan yarattığı yıkımı gözleriyle görmek için bahçeye girdiğinde gördüklerinden memnundu. Tüm çiçekler yolunmuş, havuz parçalanmıştı. O sırada gözüne kenarda korkuyla ona bakan kuzu ilişti. Aklına gelenle sinsice sırıttı. Bir zamanlar ona yapılan oyunun aynısını yapacaktı. Bu sefer kurban kendi atı yerine bu küçük kuzu olacaktı. Mahperi Hatun böylece kurduğu düşten uyanacak, gezdiği buluttan sertçe yere çakılacaktı.
***
Mahperi, Hatice Sultan'ı ziyaretten döndüğünde haremde büyük bir uğultu vardı. Herkes telaşla bir yerlere koşturuyordu. Kimi ise Mahperi'yi görünce gözlerini kaçırıyor, kimi ise ahlanıp vahlanıyordu. Mahperi hünkardan kötü bir haber geldiğini düşündü. Korkuyla bir cariyenin kolunu kavradı. Kolunu kavradığı Çiçek Hatun, hüzünle Mahperi'nin elini kavradı. Genç kız hareme yeni gelmişti lakin Mahperi'yi pek sevmişti. Arada sırada hatunla sohbet eder, hünkar ile olan aşklarını memnuniyetle dinlerdi.
"Mahperi, başın sağolsun."
Mahperi korkuyla kalbini tuttu. Hünkarı, canının cananını kaybetmiş miydi? O kadar söylemişti, yalvarmıştı Muhibbi'ye. Gitme demişti lakin genç adam onu dinlememişti. Gözünden bir damla yaş süzülürken Çiçek Hatun tekrar konuştu.
"Üzülme Mahperi, kim yaptıysa elbet bulunur."
Mahperi kaşlarını çattı. Ne demek istiyordu bu hatun? O sırada dairesinin önündeki hareketliliği gördü. Fazla zaman geçmeden Sümbül Ağa kucağındaki kanlı örtülere sarılı bir şeyle daireden çıktı. Mahperi korkuyla bir iki adım attı ancak Çiçek Hatun genç kızın kolunu kavradı.
"Mahperi hadi gel, biz senle başka bir yere gidelim."
Mahperi kolunu kurtarır kurtarmaz taşlıktan geçen Sümbül Ağa'nın önünü kesti. Sümbül Ağa karşısındaki hatun ile başını eğdi. Kucağındaki zavallı kuzuyu Mahperi'nin yatağının üzerinde kanlar içinde bulmuştu. Planı Mahperi dönmeden kuzuyu gömmekti lakin başarılı olamamıştı.
"Sümbül Ağa. Ne o kucağındaki? Dairemde ne işi var?"
Sümbül Ağa başını kaldırmadan cevapladı.
"Mahperi Hatunum zorluk çıkarma, çekil önümden."
Mahperi öfkeyle ağanın kucağındaki örtüyü çekiştirdi. Örtü kayıp yere düştüğünde gördüğü şeyle acı dolu bir çığlık attı. Zavallı Dolly kanlar içinde Sümbül Ağa'nın kucağındaydı.
"Kim?! Nasıl kıydılar sana?!"
Mahperi Dolly'nin tüylerini okşarken gözünden akan yaşlara hakim olamadı. Hangi cani bir hayvana zarar verirdi. Sümbül Ağa'nın kucağından kuzusunu aldı. Hıçkırarak taşlıktan çıkarken karşısında gördüğü beden ile duraksadı. Hürrem Sultan tek kaşını kaldırmış, zümrüt yeşili kaftanının içinde kendinden emin duruşuyla Mahperi'nin önünde dikiliyordu.
"Çekin şu zavallıyı yolumdan."
Sümbül Ağa telaşla Mahperi'nin kolunu tuttu. Mahperi kızaran gözlerine aldırmadan kucağındaki kuzusuyla Hürrem Sultan'a doğru bir iki adım attı.
"Size bir şans vermiştim sultanım. Yaptığınız hatayı telafi etmeniz için bir şans..."
Hürrem Sultan hatunun dedikleriyle kaşlarını çattı. Ne şansından bahsettiğini anlamamıştı. Kucağındaki kuzuya acıyarak baktı. Suçsuz günahsız bir hayvanın kanına girdiği için kendini kötü hissetti lakin haremin kurallarından biri de buydu: Kanın dökülmesin istiyorsan kan dökecektin.
"Sümbül Ağa! Al bu saygısızı önümden, falakaya yatır. Bir sultan ile nasıl konuşması gerektiğini öğrensin hadsiz."
Mahperi öfkeyle soludu. Ardından çenesini dikleştirdi. Gözünden akan yaşlara aldırmadan kucağında tuttuğu kuzusunu bedenine biraz daha bastırdı.
"Gücünüz ancak masum bir hayvana yetti değil mi sultanım. Beni öldüremediğiniz için öfkenizi masum bir candan çıkardınız! Sizi korumakla ne büyük bir hata yapmışım şimdi anlıyorum!"
Hürrem Sultan, Mahperi'nin dedikleriyle irkildi. Hiçbir şey hatırlamıyorum diyerek yalan söylemişti hatun. Demek başından beri her şeyi hatırlıyordu.
"Sen kimsin de bana iftira atıyorsun hatun?"
Mahperi acı acı gülümsedi.
"İkimiz de benim doğruyu söylediğimi biliyoruz. O gün yanıma bir cariye yolladınız. Ardından boynuma yağlı urganı geçirip beni öldürmeye çalıştınız, sonra da denize attınız. Bu da yetmezmiş gibi suçu Mahidevran Sultanımıza atıp onu evladından ayırdınız."
Hürrem Sultan duydukları karşısında ağzı şaşkınlıkla aralanmıştı. Haremin kapısında dikilen tüm cariyeler konuşulanları duymuş, kendi aralarında dedikodu yapmaya başlamışlardı bile. Gülşah Hatun ise olanlaeı ilgiyle dinliyor, sultanına haberi yetiştirmek için can atıyordu.
"Siz hünkarımıza aşık değilsiniz. Aşık olan insan onun üzüleceğini bile bile hareket etmez. Siz de aşkınız da yalansınız!"
Hürrem Sultan öfkeyle elini kaldırdığı sırada Valide Sultan'ın gür sesi tüm avluda yankılandı.
"Hürrem! Derhal daireme gel!"
Mahperi kimseyi umursamadan kuzusu ve Sümbül Ağa ile birlikte hasbahçeye indi. Gizli bahçesine giderken bir kez daha yaşananlar için gözyaşı döktü. Bugün haremde bir kan dökülmüştü ve o bunun hesabını alacaktı.

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin