Bölüm 16- Canımın Cananı!

1K 89 7
                                    

Aradan geçen bir haftanın ardından haremde her şey normale dönmüştü. Anna'nın ölümü kabullenilmiş, Mahidevran Sultan'ın acılı vedası unutulmuştu. Haremde yeniden Hürrem Sultan'ın rüzgarı esiyordu. Ne olursa olsun hünkarın tek kadını olarak baş köşedeydi güzel sultan. O sabah evlatlarıyla birlikte yemeğini haremde yemiş, minik çaplı bir bıy gösterisi yapmıştı. Lakin herkes hünkarın yaralı bir aşık olduğunu konuşuyordu. Her akşam dairesinden çıkan hünkar, hasbahçede birden kayboluyor, sabaha doğru ise dairesine dönüyordu. Gerçeği bilen bir tek Sümbül Ağa'ydı. Hünkar her gece Anna ile olan gizli bahçelerine geliyor, kuzu Dolly ile vakit geçiriyordu. Anna'dan ona kalan yadigarı olan kuzuyu canı pahasına koruyacaktı. Gökyüzünden onu izlediğine inandığı güvercinine söz vermişti.
Valide Sultan ise dertlerle boğuşuyordu. Bir yanda haremi iyice avcuna alan Hürrem, diğer yanda annesiz kalan ve yemeden içmeden kesilen minik torunu vardı. Hünkarın durumuna üzülmeye ise vakti kalmıyordu validenin. Ne Hürrem tesellisi oluyordu ne de bir başkası. Hasodabaşı İbrahim'le bile Anna hakkında konuşmayan oğlu onu endişelendiriyordu.
"Ne olur annemin yanına gidelim."
Mustafa başını yasladığı göğüsten kafasını kaldırıp babaannesine umutla baktı. Alacağı cevap olumsuzdu, biliyordu minik şehzade. Zira kaidelere göre annesi suçluydu ve gönderilmişti. Bir şehzade ise hünkarı dışında kimse ile payitahttan ayrılamazdı.
"Mustafa'm. Benim güzide şehzadem. Ne olur yapma böyle. Defalarca anlattım sana. Annenin yanına gidemeyiz. Şimdi olmaz."
Mustafa çaresizlikle başını salladıktan sonra Valide Sultan'ın kucağından kalktı. Başı öne eğik selam verdikten sonra daireden çıktı. Kardeşlerinin yanına gidecekti. Hürrem Sultan izin verirse kardeşleriyle hasbahçede oyun oynayıp biraz da olsa annesinin acısını unutacaktı.
***
Anna gözlerini acıyla araladığında minik bir odadaydı. Yattığı yataktan doğrulmaya çalışırken sırtındaki acıyla dudaklarını büzdü. Neler olmuştu? Yanıbaşında duran hatun sevinçle genç kızın elini sıktı.
"Nihayet uyandın. Senin için çok endişelendik. Babam seni denizde bulmuş. Ağlara takılmışsın. Hareket etme sakın. Sırtında büyük bir kesik var."
Anna olanlara anlam verememişti. Son hatırladığı şey boynunu sıkan acıdan kurtulmak için yaptığı ölü numarasaydı. Sonra bir çuvala koyulmuştu. Vücudunu saran soğuk sudan kurtulmaya çabalarken kafasına bir darbe almış, ardından şse bilinci tamamen kapanmıştı.
"Söylediklerine göre kafanı da çarpmışsın. Sana kim yaptı bunları? Boynunda kocaman bir morluk var."
Anna sesini bulmak için öksürdü, aynı anda tüm vücuduna yayılan acı ile yutkundu.
"Benim gitmem gerek..."
Siyah saçlı genç kız doğrulmaya çalışan kadına yardım etti.
"Babama uyandığını söylemeliyim."
Anna telaşla başını olumsuz anlamda salladı.
"Lütfen kimseye haber etme. Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim. Ancak benim gitmem gerekiyor."
Esra telaşla ayaklanan kıza destek oldu. Sarı saçları ve cam gibi parlayan gözleriyle oldukça güzel bir kadındı Anna. Kendisi gibi siyah saçlı, kahverengi gözlü sıradan biri değildi.
"İzin ver ben de geleyim seninle."
Anna başını olumsuz anlamda salladı. Ardından kıza yavaşça sarıldı.
"Bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim. Lakin gitmeliyim. Uyandığımı kimseye söyleme. Beni görmedin."
Esra başını olumlu anlamda salladı. Babası kızı getirdiğinde üzerinde bir kaftan vardı. Varlıklı bir ailenin kızı olabilirdi. Boynundaki urgan izine bakılırsa onu öldürmek isteyen birileri vardı. Kızın telaşını buna yordu Esra. Peşinde olan her kimse kız ondan kaçmaya çalışıyordu. İçten bir tebessümle kızın elini tuttu.
"Kendine dikkat et. Bahçede siyah bir at var. Babam bana hediye etmişti. Ama o senin artık. İzin ver yolluk da yapayım sana. Bir de geceliğini değiştirelim. Böyle gidemezsin."
Anna kıza hak verir gibi üzerini inceledi. Lakin buna zamanı yoktu. Acıyan sırtına ve başına aldırmadan kenardaki pelerini kavradı.
"Vaktim yok. Yardımın için teşekkürler."
Esra'nın cevap vermesini beklemeden evden ayrıldı Anna. Ata güç bela bindikten sonra yuları sıkıca kavradı. Pelerinin başlığı ile iyice kendini örttükten sonra genç kıza el salladı. Ardından atı şaha kaldırıp son sürat ilerideki ormana daldı. Bir yolunu bulup saraya gidecekti. Sevdiği adama, canının cananına kavuşacaktı.
***
Sultan Süleyman her zamanki gibi gecenin bir vaktinde saklı bahçede kuzu Dolly ile çimenlerin üzerine uzanmış, yıldızlara bakıyordu. Gözlerinden akan her bir yaş ile birlikte kuzu Dolly acı acı meliyordu. O da kendisi gibi Anna'yı özlemişti. "Benim minik güvercinim." Diye inledi hünkar. Ardından tutamadığı gözyaşlarının yanağına akmasına tekrar izin verdi. Aynı anda bir meleme sesiyle kapattı gözlerini. Zihninde beliren Anna'nın görüntüsüyle dudaklarına acı bir hüzün dalgası peyda oldu. Hata yapmıştı Süleyman. Onu ormanından çıkarıp hayatına sokmakla hata yapmıştı. Kendi mutluluğunu düşünmüş, bencilce kızı evinden koparıp bu kanlı hareme sokmuştu.
"Aşkının acısına dayanırdım güvercin lakin senin ölümüne dayanamam."
Burnunu kabaca çektikten sonra doğruldu. Minik Dolly'nin kıvırcık tüylerini okşarken mırıldandı.
"Affet beni Anna. Seni koruyamadım. Affet beni güvercin."
Bir hıçkırık daha dudağından kaçtığında minik kuzuya sarıldı Süleyman. O sırada arkasından Anna'nın sesini işitti.
"Muhibbi..."
Süleyman acıyla kahkaha attı.
"Görüyor musun Dolly? Akli melekelerimi de kaybettim sonunda. Anna'nın sesi silinmiyor kulaklarımdan."
Anna arkası ona dönük adamın sözleriyle kahrolmuştu. Ona bu acıyı yaşattığı için çok üzgündü. O gün o cariyeye inanıp daireye gitmemeliydi. Başına gelecekleri az çok tahmin etmeli ona göre davranmalıydı. Üzerindeki yıpranmış gecelik ve pelerin ile ağır adımlarla sevdiği adama doğru yürüdü. Günlerdir yoldaydı. Yorgun düşmüştü lakin bedeni sevdiği adamı görmenin heyecanı ile dikleşmiş, tüm yorgunluğunu unutmuştu.
Hünkarının tam arkasında durduğunda dizlerinin üzerine çöktü. Özlemle sarıldı hünkarına.
"Muhibbi'm. Canımın cananı. Ben geldim."
Süleyman bedenine sarılan elle irkildi. Ardından kulağına dolan özlem dolu sesle gözlerindeki yaşı silip arkasındaki kadını kucağına çekti.
"Güvercin! Buradasın, yanımdasın!"
Kızın solgun ve yorgun yüzüne hasretle baktı. İçinden Allah'a şükranlarını sundu. Yedi iklimin sultanı bir kadının kalbine hapsolmuştu. Özlemle dudakları buluşan iki aşıktı onlar. Bedenlerinden yükselen özlem ve tutku gökyüzüne yükseliyordu. Günlerdir zorla kalbi atan hünkar ise kendini tamamlanmış hissediyordu.
"Hoşgeldin güvercinim. İzin vermem. Gitmene asla izin vermem."
Anna seviçle kucağında oturduğu adamın sakallarını okşadı. Dudaklarına tekrar kapanmadan önce fısıldadı.
"Ben kararımı verdim Muhibbi. Kalbine konacağım. Kalbine yuva kurup hiç ayrılmayacağım."

***

Herkese merhabalar, burada uzun uzun yazar açıklamaları yapmıyorum ancak fark ettim ki emeğim pek ilgi görmüyor. Rica etsem hikayenin gidişatı hakkında yorum yapabilir misiniz? Sanki boşluğa bölüm yayınlıyor gibi hissediyorum.

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin