Sultan Süleyman şehzadeleri Mustafa, Mehmet ve Selim ile hasbahçede talim yapıyordu. İbrahim Paşa ise kenarda durmuş hünkarının evlatlarını eğitmesini keyifle izliyordu. Güneş tam tepede parıl parıl parlıyor, kuş cıvıltıları kılıç seslerine karışıyordu.
"Şehzadem daha sıkı tutun kılıcı!" Şehzade Mustafa İbrahim Paşa'nın talimatını yerine getirmek için daha sıkı kavradı kılıcı. Kardeşi Mehmet ile kılıçlarını tokuştururken karşıdan koşarak gelen iki ağayı görünce dikkati dağıldı. Ağalar hünkarın önünde eğildiğinde tüm kılıç sesleri susmuştu. Sultan Süleyman şehzadesi Selim'in omzuna elini koyup ağalara döndü.
"Hünkarım, bağışlayın rahatsız ediyoruz lakin saray-ı hümayunun girişinde Sümbül Ağa ile birlikte bir hatun ve iki de çocuk var. Kendisinin Mahperi Sultan olduğunu söylüyor."
Sultan Süleyman sevdiği kadının adını duyunca kalp atışlarının hızlandığını fark etti. İbrahim Paşa bir iki adımda hünkarın arkasında belirdi ve saygıyla eğildikten sonra konuşmaya dahil oldu.
"Hünkarım izin verin bu meseleyle ben ilgileneyim."
Hünkar başını ağır ağır salladı. O kapıya heyecanla gidip hayal kırıklığıyla dönmek istemiyordu lakin işin içinde Sümbül Ağa da vardı. Ağa son anda bir şey hatırlamış gibi tekrar araya girdi.
"Hünkarım hatun size iletmemi istedi. Dedi ki: Hünkarımıza haber edin, güvercin evine döndü."
***
İbrahim Paşa koşar adımlarla saray-ı hümayunun kapısına geldiğinde gördüğü hatun ile gözleri kocaman açıldı. Yıllar önceki haline nazaran daha da güzelleşen ve olgunlaşan kadının Mahperi Sultan olduğu gün gibi açıktı. Zira o gözler ve parlak güneş sarısı saçları unutmak ne mümkündü.
"Sultanım..."
İbrahim Paşa minik bir baş selamıyla Mahperi'yi selamladı. Mahperi karşısında gördüğü paşa ile tebessüm etti ve aynı şekilde selam verdi.
"İbrahim Paşa... Seni görmek ne hoş! Gel evlatlarımla tanış. Zira en son gördüğün gibi değiller."
İbrahim merakla sultanın arkasındaki ikiliye baktı. Minik şehzade Bayezid ne kadar çok büyümüştü! Yiğit şehzade tıpkı hünkarına benziyordu. Şehzade Bayezid paşaya selam verdi. Ardından kız kardeşinin elini tutup onu yanına çekti.
"Sizinle tanışmaktan büyük onur duydum paşa. Validem sizden epey bahsetti. Hünkar babamın en yakın dostuymuşsunuz. İzin verin sizi sevgili kız kardeşim Mahpeyker Sultan ile tanıştırayım."
İbrahim şehzadenin konuşmasıyla iyice şaşkına dönmüştü. Zira annesi gibi aksanlı bir dili vardı. Ayrıca kullandığı kelimelerle tıpkı bir asilzade gibiydi. Ardından bakışlarını annesinin kopyası kıza çevirdi. Mahperi Sultan kaybolduğunda gebeydi. Demek ki bir kızı olmuştu. Mahpeyker... Tıpkı adı gibi ay yüzlü bir kızdı. Altın sarısı saçları dalga dalga omuzlarına dökülmüştü.
"Şehzadem, sultanım... Ne kadar çok büyümüşsünüz. Hünkarımız sizleri gördüğüne çok sevinecek."
Mahperi Sultan başını dikleştirdi ve evlatlarının omuzlarına dokundu. Üçü aynı anda öne bir iki adım attılar. Ardından Mahperi Sultan Eteri'yi hatırladı.
"Sümbül Ağa, Eteri Hatun benim hizmetimdedir. Hareme kaydı yapılsın, nizam öğretilsin."
***
Sultan Süleyman hasbahçede gölgeliğindeki divanda oturmuştu. Şehzadeleri ise ayak ucundaki minderdeydi. Düşündükçe kalbindeki heyecana dur diyemeyen hünkar karşıdan gelenlerle nefesinin kesildiğini hissetti. Güvercini, perisi görkemli bir kaftanla ona doğru süzülüyordu. Ardından gelen iki çocuğa baktı. Onca zamandır neredeydiler? Heyecanla ayağa kalktı. Onun kalkmasıyla birlikte minderde oturan şehzadeler de ayağa kalktı. Mahperi daha fazla içindeki heyecanı bastıramadı ve evlatlarının elini bırakarak sevdiği adama doğru koşmaya başladı. Onun hareketlenmesiyle hünkar da aynı şekilde koşmaya başladı. Güllerin arasında buluşan ikili hasretle kucaklaştı. Mahperi özlemle akıttı yaşlarını. Süleyman ise sevdiği kadının özlem duyduğu kokusunu içine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Ficção HistóricaYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...