At arabası ağır ağır ilerliyordu. Her bir tümsekte titreyen arabanın içindeki Mahperi ise gözlerini bir noktaya dikmişti. Beyninde kurduğu plana göre kolay bir şekilde at arabasından kurtulabilirdi. Yanına hiçbir cariyeyi almadığı için refakat eden at arabası sayısı da azdı. Tek dileği gece bastırmaya yakın ellerinden kaçabilmekti. Hava kararmaya başlayınca kalbi heyecanla çarptı güzel sultanın. Yeniden özgürlüğe koşacağı için ayakları karıncalanıyordu. Endişeli ve kötü çıkmasını umduğu sesiyle bağırdı.
"Durdurun arabayı!"
At arabası ağır ağır durunca Mahperi yüzündeki gülümsemeyi sakladı. Arabanın tahta kapısı açıldı. Endişeli görünen ağa önce sultanın önünde eğildi.
"Sultanım, bir hadise mi var?"
Mahperi buruşturduğu yüzüyle karnını tuttu. Ayaklanacakken tökezleyip tekrar oturdu.
"Midem... Çok kötü. Mola vermeliyiz."
Ağa telaşla Sultan'ın elini kavradı. Mahperi destek alarak at arabasından indi. Ardından ağzını tutarak ilk gördüğü ağacın arkasına geçti. Ağa telaşla yanına gelecekken bağırdı.
"Sakın gelmeyin! Emrediyorum size."
Sahte bir öğürtünün ardından uzaklaşan ağanın sesini duydu. Etrafı göz ucuyla izlerken bir kere daha öğürdü. Tanıdık gelen patikayı görünce ise sevinçle doldu. Eteklerini toplayıp sessizce patikaya doğru ilerledi. Yeterince uzaklaştığında ise koşmaya başladı. Özgürlüğün soğuk nefesi yüzünü yalarken hiç durmadı Mahperi. Olabildiğince koştu. Ayakları acıyana, ciğeri parçalanana kadar koştu. Nihayet tanıdığı ulu ağacın altındaki minik evini görünce adımlarını yavaşlattı. Her şey bıraktığı gibiydi. Sevinçle evinin kapısını araladı. Yatağının üzerindeki okunu ve yayını hızla alıp sırtına yerleştirdi. Ardından bez bohçasını açıp içine doldurabildiği kadar kıyafet ve yiyecek doldurdu.
Planının ilk adımı başarılıydı, sırada ortadan kaybolmak vardı ve bunu çok iyi yapacaktı.
***
Mahidevran Sultan evladı ile akşam yemeğini yiyordu. Şehzadesi pek bir keyifsiz görünüyordu. Önündeki tavuklu pilavı kaşığı ile didikliyor, oflayıp pufluyordu. En sonunda şehzade dayanamadı ve kaşığı elinden bıraktı. Gümüş kaşık tabağa çarpıp gümüş sininin içine gürültüyle düştü. Mahidevran Sultan bu görüntü karşısında sessizce elindeki komposto bardağını siniye bıraktı.
"Sofraya saygısızlığının umarım bir izahı vardır aslanım."
Şehzade Mustafa bakışlarını tabağından validesine kaldırdı. Söyleyecekleri validesini mutlu etmeyecekti elbet lakin yine de vazgeçmedi.
"Mahperi'nin bu saraydan gitmesini istemiyordum validem. Birlikte daha çok talim yapacaktık; söz vermişti."
Mahidevran Sultan şehzadesinin masumluğuna tebessüm etti. Ardından minderinde kayarak oğlunun yanına geldi. Kollarını araladığında şehzadesi hemen kollarının arasına girip, başını validesinin göğsüne yasladı. Mahidevran mis kokulu oğlunun saçlarını okşarken konuştu.
"Aslanım, Mahperi hatun bir hata yaptı ve cezasını çekiyor. Hünkarımız ne eylerse güzel eyler. Onun kararlarını sorgulamak ise zinhar bize düşmez. Hem İbrahim Paşa'dan rica ederiz sana payitahtın en iyi okçusunu bulur."
Şehzade duyduklarıyla başını iyice eğdi. Bir daha Mahperi'yi göremeyecek olduğunu anlamıştı.
"Peki ya kardeşim? O nasıl dayanacak validesinin yokluğuna?" Şehzade başını kaldırıp annesinin gözlerinin içine baktı. "Siz olmasanız ben yaşayamam validem." Annesinin elini kavradı. Mahidevran Sultan dolu dolu olan gözlerini gizlemeye çalıştı ancak nafileydi. Oğlunun yanaklarını okşarken gözünden bir damla yaş düştü.
"Merak etme aslanım, kardeşine çok iyi bakılacak."
***
Mahperi yatağını güç bela sürükledikten sonra altındaki kapağı açtı. Son kez evine bakıp sessizce merdivenlerden indi. Zamanında annesi ve babası düşmanlarından kaçmak için evin altına gizli bir geçit açmışlardı. Şimdi bu yolu kullanarak Edirne'den daha uzağa gidecekti. Başının üzerindeki kapağı kapattı ve karanlıkta ellerini duvara sürterek ilerlemeye başladı. Gözyaşları yanaklarını ıslatırken olanlara inanamıyordu. Sevdiği adam doğru dürüst onu dinlemeden, sorgulamadan cezalandırmıştı. Artık o saraya dönmesi mümkün değildi. Oğlunun özlemi kalbini yakıyordu lakin dayanacaktı Mahperi, elbet bir gün kavuşacaktı oğluna.
***
Sümbül Ağa altın yolda bir sağa bir sola koşturuyordu. Aldığı habere göre Mahperi Sultan kayıptı. Bir şekilde Edirne'nin girişinde ağaları atlatıp ellerinden kaçmayı başarmıştı. Sabah neden hiçbir eşyasını yanına almadığını şimdi anlamıştı Sümbül Ağa. Hatun gidecekti ve bir daha da dönmeyecekti. Korkuyla elini başındaki kavuğa koydu. Stresten terlemiş saçlarını havalandırdı. Ardından kavuğu tekrar başına koyup hünkarın dairesinin önüne geldi. Derin bir nefes alıp kapıdaki ağalara eliyle işaret verdi. Büyük meşe kapı gürültüyle açıldı. Sümbül Ağa daha o dakika kalbinin duracağını hissetti. Mahperi kafasına göre bir karar almıştı lakin bedelini bir sürü günahsız ödeyecekti.
"Sümbül Ağa? Nedir bu halin?"
Sümbül Ağa hangi ara hünkarın önüne geldiğini ve el pençe divan durduğunu hatırlamıyordu. Bakışlarını ağır ağır hünkarına yöneltti. Hünkarı koyu mavi kadife bir kaftan giymişti. Parmaklarında çeşit çeşit yüzük vardı. Kıyafetinden mütevellit koyu mavi parlayan gözleri adeta nefesini kesmişti. Boğazını temizledi zavallı ağa.
"Hünkarım, Mahperi Sultan'a refakat eden Serhat Ağa haber getirdi."
Süleyman Mahperi'nin adını duyunca sırtını dikleştirdi.
"Dediğine göre sultanımız Edirne girişinde gözden kaybolmuş."
Süleyman duyduklarıyla ayağa kalktı. Öfkeyle bir iki adım öne atınca Sümbül ağa hızla geri çekildi. Korkuyla tekrar başını eğip gözlerini yerdeki halının desenine dikti.
"Ne demek kaybolmuş Sümbül Ağa? Kuş mu bu hatun da uçacak?" Ardından aklına Mahperi'ye "Güvercin" diye seslendiği geldi. Düşünceleri farklı yönlere kayacakken ağanın sesiyle başını sağa sola eğdi.
"Hünkarım midem bulanıyor diyerek bir ağacın arkasına geçmiş. Bir kaç kere öğürdükten sonra ağalar ses gelmediğini fark edince merak edip sultanımızın olduğu ağaca gitmişler lakin hiç kimseyi görememişler."
Süleyman öfkeyle Sümbül Ağa'nın yakasına yapıştı. Sümbül'ün kavuğu bu sarsıntıya dayanamamış, yeri boylamıştı. Hünkarın gözlerinde çakan şimşekleri gören Sümbül Ağa ise çoktan kelimeyi şehadet getirmişti.
"Mahperi'nin başına en ufak bir zarar gelsin, hepinizin kellesini alırım! Şimdi git atımı hazırlasınlar. İbrahim Paşa'ya da haber ver. Edirne'ye gidiyoruz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Ficção HistóricaYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...