Bölüm 52-Benim Yuvam

588 53 5
                                    

Mahperi Sultan yeni dairesine girdiğinde etrafı memnuniyetle süzdü. Demek ki Mahidevran Sultan gelir gelmez dişlerini göstermekten çekinmişti. Evlatlarının kalacağı iç daireyi de kontrol ettikten sonra sedirine geçti. Sümbül Ağa ve Nigar Kalfa hemen sultanın önünde eğildiler.

"Sultanım tekrar hoş geldiniz. Sizleri burada görmek ne büyük şeref."

Mahperi Sultan Nigar Kalfa'yı süzdükten sonra memnuniyetle başını salladı. Bu hatuna hiç güvenmiyordu. Zamanında onun ihmalkârlığı yüzünden saraydan sürgün edilmişti. Bu saatten sonra güvendiği tek insan Daye Hatun'du. Sümbül Ağa'ya bakarken bile aklından sürekli "acaba" diyordu. Zira Sümbül Ağa bu haremin demirbaşlarındandı ve o an rüzgar nereden eserse o da oradaydı. Bu yüzden tedbirli davranmak zorundaydı.

"Evlatlarımla Eteri Hatun ilgilenecek. Siz de eğitimi için en iyi muallimleri bulmakla görevlisiniz. Ben elimden geldiği kadar saray üslubunu öğrettim lakin yeterli olmayabilir."

Sümbül Ağa saygıyla başını eğdi. Mahperi Sultan aklına gelen fikir ile duruşunu dikleştirdi.

"Sümbül Ağa, çarşıya çıktığında bol bol Bursa ipeklisi kumaşlar al. Ardından terziye götür. Münasip bir vakitte ölçümlerimi yapsınlar. Birbirinden şık ve asil kaftanlar ve saten gecelikler dikilmesini istiyorum. Ayrıca evlatlarım için de yeni esvaplar dikilsin."

Sümbül Ağa sultanı tekrar onayladı. Mahperi Sultan Nigar Kalfa'ya döndü. Gözlerini hatunun ürkek ve şaşkın bakışlarına dikti.

"Anlaşılan o ki Nigar Kalfa beni gördüğüne hayli şaşırmış."

Nigar Kalfa utançla başını eğdi. Ardından çekinerek onayladı.

"Sultanım sizden yıllardır haber alamayınca ümidi kesmiştik."

Mahperi Sultan alayla gülümsedi. Ardından kenardaki bakır su bardağını dudaklarına yaslayıp birkaç yudum su içti.

"Hâlâ anlayamadın mı Nigar Kalfa? Beni ortadan kaldırmak hiç kimsenin haddi değildir. Nice belâları atlattım. Yine atlatırım. O yüzden siz de tarafınızı seçin. Zira burası benim yuvam ve bir daha gitmeyi düşünmüyorum."

***

Hürrem Sultan sürgün edildiği sarayda öfke ile oturuyordu. Dairesinin kapısı açılıp içeri giren cariyeyle duruşunu dikleştirmeye çalıştı. Büyük bir yıkım yemişti lâkin hâlâ daha kuyruğu dik tutma çabası içerisindeydi. Bir yolunu bulup evlatlarına ve sarayına geri dönmeliydi. Mahperi'den bir şekilde kurtulmuştu. Sırada Mahidevran ve oğlu Mustafa vardı. Tabi bunun için ilk önce İbrahim'i yok etmesi gerekiyordu. Ancak haremin idaresi elinde olmadıkça gücünün olmayacağının da farkındaydı.

"Sultanım... Payitahttan bir haber geldi. Denilene göre Mahperi Sultan ölmemiş, yaşıyormuş. Saraya geri dönmüş. Şehzade Bayezid ve Mahpeyker Sultan ile."

Hürrem Sultan duyduklarıyla birlikte öfkeyle ayağa kalktı. Elindeki bardağı sinirle karşısındaki cariyenin ayaklarının dibine fırlattı. Bakır bardak gürültüyle yerde dönerken cariye korkuyla bir iki adım geri attı. Hürrem Sultan gözlerinden çıkan alevlerle birlikte ellerini yumruk yapmıştı.

"Yine geri döndü sarı çiyan! Ne yaptımsa bir türlü kurtulamadım! Her geçen gün hünkarımla arama giren soğukluk yetmezmiş gibi o hatun geri döndü. Hem de iki kişi gittikleri saraya üç kişi döndüler!"

***

Mahperi Sultan aynada üzerindeki gök mavisi kaftanı inceledi. Işıltılı ve taşlı kaftan ile hem asil hem de çok çekici göründüğünün farkındaydı. Başındaki topuzu çözüp saçlarının omuzlarına dökülmesine izin verdi. Ardından misk kokusunu süründü. Eteri Hatun merakla ve hayranlıkla sultanını izliyordu. Şehzade Bayezid ve Mahpeyker Sultan ise iç dairede sinide akşam yemeklerini yiyorlardı. Mahperi Sultan başındaki tacı düzelttikten sonra aynada kendine son bir kez baktı.

"Prensesim... Göz kamaştırıyorsunuz. Yıllardır sizin yanınızdayım. Sizi ilk defa bu denli heyecanlı ve mutlu görüyorum."

Mahperi tebessüm ederek Eteri Hatun'un kolunu sıvazladı. Ardından onu kendisine sultan demesi için uyardı.

"Yıllar sonra hünkarıma, sevdiğim adama kavuşacağım Eteri. Bundan büyük saadet var mıdır? Heyecandan kalbim öyle bir çarpıyor ki nefesim kesiliyor."

Eteri Hatun tebessüm ettikten sonra eteklerini toplayarak kapıya yöneldi.

"O halde hünkarımızı bekletmeyelim sultanım..."

Mahperi tebessüm ederek iç odaya geçti ve evlatlarının başına yumuşak bir öpücük kondurdu. Ardından kapıda bekleyen Sümbül Ağa ile birlikte altın yoldan geçti. Her adımında heyecanı artıyor, yılların özlemini hünkarının koynunda dindirmek için can atıyordu.

Nihayet büyük süslü kapıya geldiklerinde Sümbül Ağa eliyle sultanına geçmesi için yol gösterdi. Mahperi Sultan son bir kez ağaya gülümsedikten sonra yavaşça açılan kapıdan içeri girdi. Başını eğip birkaç adım atmıştı ki hünkarının bedeni ile duraksadı. Süleyman aralarındaki mesafeyi çoktan kapatmış, genç kadının karşısına dikilmişti. Aşk ve özlemle titreyen ellerine aldırmadan sevdiği kadının yanaklarını kavradı. Mahperi ağır ağır başını kaldırıp sevdiği adamın gözlerine baktı. İki aşık soluklarını tutmuş, birbirlerini inceliyorlardı. Mahperi hünkarın gözlerindeki aşkı ve tutkuyu görünce hararetle dudaklarını araladı. Hünkar bu daveti karşılıksız bırakmamış, sert dudaklarını güvercininin dudaklarına bastırmıştı. Aşk ve özlemle birleşen dudaklar önce heyecanla ardından tutkuyla öpücüğü derinleştirmişti. Mahperi ne zaman hünkarın kucağına tırmandığını ve yatağa oturduklarını anlamamıştı. Elbisesinin omuzlarından kaydığını fark edince hünkarın sakallarını avuçladı. Aşk... Ne kuvvetli bir histi. Öyle ki bu kavuşmada heyecandan ölecek diye korkuyordu. Yılların özlemini birbirlerinin bedeninde gidermek için girdiler yatağa... O andan itibaren karanlık gecede yükselen ay bile utanmış, bulutların ardına saklanmıştı. Ilık bir meltem has odadan girip tutkulu bedenleri okşamıştı. Mahperi o an anlamıştı ki yuvası bu saray değil, hünkarının koynuydu.

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin