Bölüm 18 - Hayırlı Doğum

1.2K 81 3
                                    

Hatice Sultan iyice ağırlaşan karnını tutarak yataktan kalktı. İbrahim çoktan hazırlanmış, saraylarının bahçesine kurdurduğu sofrada sultanını bekliyordu. Her sabah huzura uyanmak gibisi yoktu Hatice Sultan için. Nihayet kara günler geride kalmıştı. Önce abisinin hastalığı ardından Anna'nın kaybolması ve Mahidevran'ın sürgünü derken vakit hayli hızlı akmış, gebeliğinin sonlarına yaklaşmıştı. Üzerine pudra rengi kaftanını giydikten sonra cariyesinin yardımıyla merdivenleri inmiş, kendini sevdiği adamın kollarına bırakmıştı.
İbrahim, sultanının misk kokuku saçlarının arasına yumuşak ve bir o kadar da sıcak bir buse kondurmuştu. İçerisinde mıcize taşıyan sultanının karnını sevdi.
"Günümüz aydın olsun sultanım."
Hatice Sultan tebessüm ederek kocasına karşılık verdi. Ardından sofradaki kahvaltılıkladı görünce karnının guruldamasını engelleyemedi. İbrahim duyduğu sesle dudaklarının arasındaki kıkırtıyı bastıramadı.
"Gelin kahvaltıya geçelim sultanım. Zira kurt gibi açım."
Hatice sultan gözünü böreklere dikti ve kimseyi umursamadan dudaklarını yaladı. Ardından başıyla İbrahim'i onayladı.
"Ben de açım İbrahim. Ben de..."
***
"Senin ne dediğini kulakların işitiyor mu Güvercin?"
Anna sıkıntıyla parmaklarıyla oynamaya başladı. O sabah şehzade Mustafa'nın "Anne." Diye ağlayışını duyduğunda vermişti kararını. Ne yapıp edip Muhibbi ile konuşacak Mahidevran Sultan'ın geri gelmesini sağlayacaktı.
"Bir evladı anasından ayırmak olur mu hiç Muhibbi?"
Süleyman sıkıntıyla şakağını ovuşturdu. Sabah kalktığında divan toplantısının ertelenmesini emretmiş, ardından da Güvercin'i ile hasbaede güllerin arasında dolaşmaya çıkmıştı. Eskisi gibi hayallerden ve güzel olan tüm arzulardan bahsederken Anna birden konuyu Mahidevran'a getirmişti.
"Elbette olmaz lakin hatunun suçu ortada. Seni benden almak istedi. Nasıl müsamma gösteririm buna?"
Anna anlayışla sevdiği adamın elini tuttu. Eline yayılan sıcaklıkla gözlerini kıstı. Farkında olmadan biraz daha sokuldu sevdiği adama. Süleyman bundan memnundu. Sevdiği kadının sıcaklığını özlemişti, yanındaki varlığıba bir kere daha şükretti padişah.
"Ben affettim hünkarım. Siz de affedin. Eminim sultanımız evladının hasretiyle bir daha böyle bir girişimde bulunmayacaktır."
Süleyman sevdiği kadının çenesine hafifçe dokundu. Güzel gözlerine hasretle ve sevgiyle baktı. Ardından yavaşça yüzünü genç kızın yüzüne eğdi. Anna heyecanla gelecek öpücüğü beklerken burnuna değen kadife dudaklarla kendini tutamayıp kıkırdadı. Kıkırtısı en güzel sesti hünkar için. Dalga dalga yayılan sesle bir kere daha öptü minik burnu.
"Muhibbi..."
Anna'nın nazlı mırıltısıyla ne zaman kapattığını bilemediği gözlerini araladı. Ardından pes edercesine ellerini iki yana açtı.
"Nasıl istiyorsan öyle olsun Güvercin. Mahidevran'ın payitahta getirilmesini emredeceğim."
Anna duyduklarıyla sevinçle yerinde zıpladı. Ardından kıkırdayarak kollarını sevdiği adamın boynuna doladı. Süleyman zevkle kabul etti kendisine sokulan bedeni. Ardından dudakları buluştu iki aşığın. Minik öpücüklerle başlayan öpüşme derinleşmeye yüz tutarken ayırdı dudaklarını Anna. Karşısındaki hünkardı ve hasbahçede zinhar böyle bir davranış yakışı kalmazdı. Utançla kızaran yüzünü gizlemeye çalıştı. Etrafına attığı kaçamak bakışları fark eden Süleyman kızın elini kavradı.
"Haydi yürüyüşümüze devam edelim Güvercin."
Anna memnuniyetle başını salladı ve sevdiği adamın elini sıktıktan sonra onunla yürümeye devam etti."
***
"Bugün saraya gitmeseniz?"
Hatice Sultan kaftanını düzelten İbrahim'e sarılmak için çabalasa da karnı ona engel olmuştu. Bu duruma sıcacık gülümseyen sultanını gören Pargalı ise büyülenmişti. Aralarındaki aşk öyle kuvvetliydi ki kimselerin yıkmasına müsade etmezdi. Zira bu uğurda zamanında hünkarını karşısına almış aşkı uğruna saltanattan vazgeçmişti. Eğer Parga'ya gitmeseydi hünkarın vezir-i azamı olabilirdi.
"Meraklanmayın sultanım bugün sizin yanınızdayım. Hünkarımız bir ulak gönderdi, bugünü sizinle geçirme fırsatını bana bahşettiler."
Hatice, sakalları yeni yeni çıkmaya başlayan kocasının yanağına minik bir buse kondurdu. Rabbi'ne her gün şükrediyordu güzel sultan. Nice zorluklara göğüs germiş, İbrahim ile saadeti bulmuştu.
"O halde bahçeye inelim paşam, biraz yürüyüş yapmak istiyorum."
İbrahim sevdiği kadının koluna girdi, ağır adımlarla merdivenden inmeye başladılar. Tam son basamağa gelmişlerdi ki Hatice sultan aniden durdu. Gözleri kocaman açılmış, dudaklarının arasından minik bir nida çıkmıştı.
"Sultanım?"
İbrahim telaşla zevcesini inceledi. Titreyen elini karnına bastıran güzel sultanın gözünden bir damla yaş aktı. Ardından heyecanla karışık korkuyla fısıldadı.
"İbrahim... Sanırım geliyor."
İbrahim şaşkınlıkla karışık sevinçle cariyelere seslendi. O andan sonrası ise oldukça hızlıydı. Hatice Sultan'ı kucaklayan İbrahim, cariyelerle birlikte dairelerine dönmüştü. Yatağa bırakılan sultanın ise acısı büyüktü. Bir eli karnında, diğer eli ise yorganı kavramıştı. İbrahim apar topar dışarı çıkmış ve ebe kadın ile geri dönmüştü. Cariyelerin yönlendirmesiyle aniden kendini kapının önünde bulmuştu.
"Allah'ım sen yardım et sultanıma..."
***
Anna cariyelerle birlikte musiki sınıfındaydı. Eline aldığı kanunun tellerini tıngırdatırken bir yandan da şarkı söylemeye çalışıyordu. Nedendir bilinmez kimse onu rahatsız etmiyordu. Rahatsız etmedikleri gibi de konuşmuyorlardı da. Anna bu duruma üzülüyordu. Muhibbi'nin hünkar olduğunu öğrendiğinde haremin gözünde yalancı konumuna düşmüştü. Zira defalarca kendinden emin konuşmuş, hünkarı görmediğini söylemişti. Ardından ise ortadan kaybolmasıyla Mahidevran Sultan sürgüne gönderilmiş, minik şehzadenin anasından ayrılmasına sebep olmuştu.
"Müjdemi isterim hatunlar! Hatice Sultan'ımızın ay yüzlü bir kızı oldu."
Sümbül Ağa elindeki altınları saça saça tüm taşlığı ayağa kaldırmıştı. Herkes payına düşeni alırken Anna'nın payına da çöreklenmişlerdi. Umursamadı Anna, nasılsa haremde paraya ihtiyacı yoktu. Merakla Sümbül Ağa'nın yanına gitti.
"Ağam sultanımız nasıl? Sıhati yerindedir umarım."
Sümbül Ağa sevinçle başını salladı. Ardından ise hünkarın ve hanedanın bu gece Hatice Sultan'ı ziyaret edeceğini iletti. Anna bebeği görmek istemişti. Zira hayatında hiç bebek görmemişti. O ormanda annesi ve babasıyla tek başına yaşamıştı. Bir kardeşi yoktu. Oysa öyle çok istemişti ki bir kardeşi olmasını, ona bakıp birlikte oyunlar oynamayı... Lakin Tanrı onu yapayalnız bırakmıştı.
***
Hatice Sultan sevinçle kucağındaki bebeğinin başına bir öpücük kondurdu. Yüzünde sevdiği adamdan bir parçayı elinde tutmanın verdiği mutluluğun yanında zorlu geçen doğumun izleri de vardı. Minik sultanı onu epey zorlamıştı. Saatlerce sancı çekmiş, ıkınmıştı güzel sultan. Nitekim yüzü gözü kızarmış, alnında boncuk boncuk ter birikmişti. Evladının seyrek saçlarını okşarken dairesinin kapısı aralandı. Önce Valide Sultan ardından ise ağabeyi ve Hürrem Sultan içeri girdi. Gülfem Hatun ise Mustafa'nın elini tutarak kenara geçmiş, gülen gözlerle Hatice'ye selam vermişti.
"Ah benim pamuk kalpli kızım. Hayırlara vesile olsun evladın, daima saadet ve sıhhat getirsin."
Valide Sultan sevinçle kızının saçlarının arasına bir öpücük kondurdu. Ardından torununu sevgiyle kucakladı. Süleyman ise İbrahim'i tebrik etmiş ardından da Validesinin yanına geçip yeğenini incelemeye başlamıştı. Hürrem Sultan ise tüm ihtişamı ile önce Hatice Sultan'ı ardından da İbrahim'i pek de samimi olmayan bir tebessümle tebrik etmişti. Şehzade Mustafa halasının yanına gitmek için hareketlendiği sırada kapı tekrar aralanmıştı. Kimsenin gelmesini beklemeyen hanedan üyeleri merakla kapıya dönmüştü. Bir tek hünkar, yeğeniyle ilgileniyordu. Zira geleni bizzat kendisi çağırmıştı.
Mahidevran Sultan koyu bordo kaftanının eteklerini sürükleyerek içeri girdi. Hürrem Sultan'a zafer gülüşü attıktan sonra ona doğru sevinçle koşan oğlunu kucakladı. Ardından ise hünkarına ve validesine selam verip gülümsedi.
"Evladımız müjdesiyle geldi sultanım... Allah kimseyi evladından ayırmasın."
İbrahim, tebessüm ederek Hatice Sultan'ın elini öptü.

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin