Sultan Süleyman otağında şehzadeleriyle birlikte akşam yemeği yiyordu. Öğleden sonraki toplantıda hepsi savaş stratejileri hakkında olumlu ve doğru yorumlar yapmışlardı. Evlatlarıyla ne kadar gurur duysa azdı. Tüm şehzadeleri birbiriyle oldukça iyi anlaşıyordu. Hünkar hangi şehzadesinin göz bebeği olduğuna karar veremiyordu. Bir yanda yiğitliğiyle ve aklıyla Mustafa'sı, diğer yanda masumiyeti ve bilek gücüyle Mehmet'i diğer yanda ise ince ruhu ve mantıklı kararlarıyla Selim'i vardı. Henüz onunla sefere çıkamayan Bayezid'i ise büyük aşkının meyvesi, mizaç olarak en çok kendisine benzeyeniydi. Aklına payitaht gelince özlemle burnunun direği sızladı. Biricik aşkı, güvercinini özlemişti. Kaç aydır seferde olduğunu hesap edemiyordu hünkar zira geceler gündüze gündüzler ise gecelere karışmıştı. Bir yandan evlatlarını korumak diğer yandan ise kafirlerin üzerine yürümek hayli zordu. Neyse ki bu yolculukta can dostu İbrahim Paşa ve oldukça yetenekli vezirleri vardı. Ayrıca yolda kendi birliğiyle katılan Malkoçoğlu Bali Bey ile birlikte sırtının yere gelmeyeceğine inanıyordu.
"Hünkarım, yarın büyük gün. İzninizle çadırıma geçip dinlenmek isterim."
Şehzade Mehmet'in önerisini sakin bir baş selamıyla kabul eden hünkar evlatlarının bir bir ayağa kalkıp önünde saygıyla eğilişini izledi. Ardından elindeki çatalı siniye bıraktı ve tek tek evlatlarının gözlerinin içine baktı.
"Her birinizle ne kadar gurur duysam azdır şehzadelerim. Yüce Rabbi'me şükürler olsun ki bir cihan sultanına yaraşır evlatlar ihsan etti. Yarın her birinizin dikkatli olmasını istiyorum. Zinhar bir kahramanlık yapmaya kalkmayın zira savaş sadece kılıçla değil akılla da olur. Bunu sakın aklınızdan çıkarmayın."
***
Mahperi Sultan geceliğini giymiş dairesinin terasından yıldızları izliyordu. Kandillerde titreyen ışıklar yüzünü yer yer aydınlatıyor yer yer hüzünlü bir karanlığa hapsediyordu. Dalgalı saçları beline kadar inen sultan ellerini terasın soğuk mermerlerine yaslamıştı. Sevdiği adamın hasretiyle yanıp tutuşan bedeni gökyüzünde yeni bir yıldız görmemek için Allah'a yalvarıyordu. Mahperi'ye göre yeni bir yıldız görmek ölüm demekti ve eğer sevdiği biri öldüyse o yıldız kesinlikle ona görünürdü.
"Sultanım, dışarısı hayli soğuk. Üşütmenizden endişeleniyorum. Haydi içeri geçelim."
Mahperi duyduğu sesle daldığı düşüncelerden sıyrılmıştı. Eteri Hatun'a dönerek burukça gülümsedi. Ardından ellerini soğuk mermerden çekip kucağında birleştirdi.
"Bu gece uyku haram bana Eteri. İçimde hem keder hem de dinmek bilmeyen bir coşku var. Bilirim ve hissederim ki hünkarım da yıldızlara bakmakta. Belki aynı yıldıza bakarız umuduyla bir an olsun gözümü kırpmak istemiyorum."
Eteri Hatun sultanının naif aşkına tebessüm etmekten başka bir şey yapmadı. Ardından sultanının emri ile Mahpeyker Sultan'a bakmak için daireden ayrıldı. Mahpeyker Sultan kendine ait dairesinde cariyesi Ayşe Hatun ile birlikte oturuyordu. Bardaktaki ballı sütünü içerken kapısı aralanmış, Eteri Hatun içeri girmişti. Tebessüm ederek onu karşıladı güzel sultan. Tıpkı annesi gibi asil ve nazikti.
"Hayırlı akşamlar sultanım. Bir arzunuz var mı diye sormak istedim."
Mahperi Sultan Ayşe Hatun'a işaret verince Ayşe Hatun ayağa kalktı ve aynanın önündeki sedef kutuyu alıp sultanının önüne koydu.
"Bu kutunun içinde hünkarıma işlediğim mendil ve bir mektup var. Sümbül Ağa'ya söyle en kısa sürede hünkar babama ulaşmasını sağlasın."
***
Mahidevran Sultan ve Gülfem Hatun o akşamı Hatice Sultan'ın sarayında geçirmeye karar vermişlerdi. Sarayın bahçesindeki seranderde üzerindeki şallarla oturuyorlardı. Hatice Sultan özlemle önündeki yemiş tabağına uzandı. İbrahim'in yokluğu sarayını sessizliğe gömüyordu. Sanki o gidince beraberinde de tüm güzellikleri götürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Historical FictionYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...