Mahperi Sultan o sabah gerginlikle yatağından kalktı. Eteri Hatun şehzade Bayezid ile birlikte kahvaltı yapıyordu. Mahperi oğlunun günden güne babasına benzediğini fark ettikçe mutlu oluyordu. Şehzade Bayezid 7 kış görmüştü. Yiğit ve civan bir şehzade olacağı tuttuğu tahta kılıçtan belli oluyordu. Mahperi'nin tek üzüntüsü oğlunun kardeşleriyle vakit geçirememesiydi. Aklına Osmanlı Sarayı gelince gözlerinin dolduğunu fark etti. Evim, yuvam diye benimsediği yerden ayrılalı ne kadar zaman olmuştu tahmin edemiyordu lakin sevdiği adamı çok özlemişti. Daye Hatun'u, Sümbül Ağa'yı hatta Nigar Kalfa'yı dahi özlemişti lakin elinden bir şey gelmiyordu. Korkunç İvan Rus Kinzeliği yerine Çarlık Rusya'yı kurduğundan beri sarayda güvenlik önlemleri iyice artmıştı. Mahperi'nin hayatta olduğunu bilen askerler ise gizlice Prensesi kurtarmak ve tahtın başına geçirmek için türlü hamleler ve planlar yapıyorlardı. Lakin ne yaparlarsa yapsın değiştiremeyecekleri bir gerçek vardı. Mahperi Osmanlı'ya aitti ve ilk fırsatta yuvasına, sevdiği adamın yanına dönecekti.
"Annecim, günün aydın olsun."
Mahperi Sultan yatağının kenarında ona boncuk gözlerle bakan kızına tebessüm etti. Zamanın nasıl geçtiğini gözler önüne seren bir manzaraydı minik Mahpeyker. Babasız büyüyen yavrusuna her gece hünkarını, sevdiği adamı anlatıyordu. Minik Mahpeyker babasına kavuşacağı günü iple çekiyordu.
Eteri, prensesinin uyandığını fark edince şehzadenin yanından kalkıp reverans vererek Mahperi'nin sabahlığını uzattı. Mahperi teşekkür ederek sabahlığı üzerine geçirdi. Ardından aynanın karşısına geçip önce kendi saçını sonra ise civciv sarısı saçlara sahip olan kızının saçlarını taradı. O sırada kapı tıklatıldı ve içeri kahvaltı tepsisiyle bir asker girdi. Mahperi askerin gözlerindeki pırıltıyı görünce heyecanla doğruldu. Eteri, prensesin bu hareketiyle o günün geldiğini anlamıştı. Asker saygı ile eğilip tepsiyi pencerenin önündeki masaya bıraktı. Mahperi heyecanla masanın başına geldi ve kenardaki ekmeği ortadan ikiye böldü. İçinden çıkan küçük rulo kağıdı alıp okumaya başladı. Beklediği haber gelmişti. Bu gece askerler saraya saldıracak ve herkesi kılıçtan geçirecekti. Dostu Dimitri ise sarayın arka avlusunda onu bekleyeceğini yazıyordu. Plan aslında basitti. Sarayda kargaşa çıktığında Mahperi ve Eteri hiçbir eşya almadan çocuklarla beraber avluya geçecekti. Dimitri onları at arabasıyla alıp limana götürecekti. Osmanlı'dan gelen ve tekrar Osmanlı'ya dönecek olan tüccarın gemisi ile birlikte payitahta doğru yola çıkacaklardı.
"Mahpeyker'im... Hani bana sormuştun ya babamı ne zaman göreceğim diye..."
Mahpeyker heyecanla annesinin elini tuttu. Masmavi gözlerini annesinin gözlerine dikti.
Mahperi kızının sevimliliği karşısında eğilip yanaklarını öptü ve kızının kulağına fısıldadı.
"En kısa zamanda babanla tanışacaksın meleğim."
***
Mahidevran Sultan İbrahim Paşa'ya selam verdikten sonra hasodadan içeri girdi. Hünkarı, sevdiği adam divanında oturmuş elindeki kitabı okuyordu. Saygıyla selam verdikten sonra hünkarının yanına oturdu. Süleyman karşısındaki kadına hafif bir tebessüm ettikten sonra kitabını kenara koydu.
"Hoş geldin Mahidevran."
Mahidevran Sultan aynı şekilde karşılık verdikten sonra elindeki kutuyu hünkarına uzattı.
"Hünkarım bu hediyemi kabul ediniz. Bu sabah gelen mallar arasında gördüm. Sizin göz nuru yüzükleriniz kadar değerli olmasa da bu kulunuz size hediye etmek istedi."
Süleyman başını sallayıp kutunun içindeki yüzüğü parmağına taktı. Yeşil taşlı yüzük çokgüzel parlıyordu. Tıpkı güvercininin gülen gözleri gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Ficción históricaYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...