Anna yaşadığı şok ile dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerinden süzülen sicim gibi yaşlarla başını ellerinin arasına aldı. Beyninde dönen düşünceler başını ağrıtıyordu. "Yalan söyledi." diye düşündü. Ancak birlikte geçirdiği vakitlerde Muhibbi oldukça samimiydi. Ardından Sümbül Ağa'yı düşündü, Valideyi ve nicelerini... Ya onlar da bilmiyorsa yaşananları? Ne yapacaktı? Telaşla gözlerinden yaşları sildi. Şu an odaklanması gereken şey Muhibbi'nin sıhatiydi. Burnunu çekerek doğruldu. Etrafı kolaçan ettikten sonra yatağa tırmandı. Sevdiği adamın yüzüne yaklaşıp alnına bir öpücük kondurdu.
"Muhibbi... Ben geldim."
Fısıltısının karşılığında aldığı koca sessizlik ile sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Muhibbi'nin göğsüne kapandı genç kız.
"Ne olur uyan..."
Yakarışları kapı sesi ile bölündü. Korkuyla başını kaldırdığında Valide Sultan'ı gördü. Şaşkınlıkla ona bakan kadına aldırmadan Muhibbi'nin göğsünde duran elini adamın alnına değdirdi.
"Ateşi var, düşmesi icap eder."
Anna eteklerini toplayarak Valide Sultan'ın cevap vermesine fırsat tanımadan yataktan indi. Terasın kapısını açtı. Yüzünü yalayan soğuğa aldırmadan ellerini yerde biriken kara daldırdı. Avucunda şekil verdiği karı hiç geçmeden hünkarın yanı başında duran beze sardı ve alnına yasladı.
"Ne yaptığını sanıyorsun hatun?"
Anna hünkarın yanağını okşarken bakışlarını Valide Sultan'a çevirdi.
"Muhibbi'yi iyileştiriyorum."
Valide Sultan sinirle genç kızın kolunu kavradı.
"Bana bak hatun! İzinsiz hünkarın dairesine girmek büyük suç. Ayrıca sen kimsin? Senin ne haddine hekimlik yapmak!"
Anna kolunu kurtarıp çenesini kaldırdı. Elleri iki yanında yumruk olmuştu.
"Beni kandırdınız. Yalan söylediniz. Lakin bunların önemi yok. Ben sevdiğim adamı iyileştireceğim. Yıllarca ormanda kaldım."
Aralarındaki münakaşayı hünkarın kırçıllı sesi böldü.
"Anna..."
***
Sümbül Ağa haremin koridorlarını telaşla arşınlıyordu. Anna gözdeler dairesinde yoktu. Onu en son orada bırakmış ve haremin diğer işleriyle uğraşıyordu. Geri döndüğünde ise Anna Hatun'un yerinde yeller esiyordu.
"Ağam nereye böyle?"
Nigar Kalfa, kafası kesilmiş horoz gibi koşan ağayı durdurdu. Sümbül Ağa nefes nefese ellerini dizlerine yasladı.
"Sorma Nigar Hatunum... Anna yok."
Nigar Kalfa kaşlarını çattı.
"Ne demek Anna Hatun yok? Koskoca kız nereye kaybolur?"
Sümbül Ağa ellerini iki yana kaldırıp dizlerine vurdu.
"Vallahi ve Tillahi başıma bela aldım hatun."
Nigar Kalfa başıyla onayladı. O sırada koridordan geçen Hürrem Sultan'ı görünce telaşla Sümbül Ağa'nın kolunu kavradı. Sesini alçaltarak ağaya fısıldadı.
"Hürrem Sultan'ın işi olmasın bu?"
Sümbül Ağa korkuyla geri çekildi. Elini şaşkınlıktan açılan ağzına kapadı.
"Eyvahlar olsun."
***
"Muhibbi!"
Anna, Süleyman'ın sesi ile yatağa gerisin geri tırmanmış, gözünden akan yaşlara aldırmadan dudaklarını sevdiği adamın dudağına bastırmıştı. Süleyman, özlem duyduğu dudaklara kavuşmanın mutluluğu ile gözlerini yeniden kapatmıştı. Anna, Valide Sultan'ın öksürüğü ile Süleyman'dan ayrılmıştı.
"Aslanım."
Süleyman zorlukla doğrulmaya çalıştı. Başaramayınca Anna destek olmak için elini uzattı lakin Süleyman onu durdurdu. Valide Sultan oğlunun yanına gelip elini tuttu.
"Nasılsın? Kendini nasıl hissediyorsun?"
Süleyman cevap vermeye çalışırken gözleri ağır ağır kapandı. Valide Sultan ve Anna endişe ile hünkarı sarstılar.
"Hekimbaşını çağır hatun!"
Anna başını olumsuz anlamda salladı. Elini hünkarın alnına koydu. Karla sardığı bez çoktan su olmuştu.
"Ateşi tekrardan yükseliyor. Hünkarımızı kara yatırmalıyız."
Valide Sultan öfkeyle ağalara seslendi.
"Ağalar! Derhal hekimbaşını çağırın!"
***
Uzun geçen gece nihayet sona erdi diye düşünülürken hasodaya doluşanlarla birlikte harem bir gece daha uykusuz kalacaktı. Zira hünkarın kısa süre de olsa uyandığı haberi herkesi umutlandırmış, ardından yükselen ateş ile zorlu bir gecenin tekrar başladığı belli olmuştu. Haberi alan karnı burnunda olan Hatice Sultan dahi saraya gelmişti. Has odanın kapısının önünde İbrahim ile bekliyorlardı. Hemen yanlarında Gülfem Hatun ile Mahidevran Sultan da vardı. Hasodada ise soğuk rüzgarlar esiyordu. Hürrem Sultan zor da olsa daireye girmiş, hünkarını görmek istemişti. Lakin karşılaştığı manzara onun felaketiydi. Valide Sultan divanda gözyaşları içinde oturuyordu. Sümbül ağa ve bir iki hekim terasın kapısında endişe ile bekliyordu. Hünkar yatağında değildi. Gözleri telaşla hünkarını aradı. Terasın kapısındaki Sümbül Ağa'nın yanına geldiğinde acı manzarayla karşılaştı. Hünkarı iç çamaşı ile karlar üzerinde yatıyordu. Vücudu kıpkırmızı olmuştu. Hünkarının alnını okşayan elleri görünce kaşları çatıldı sultanın. Ellerin sahibi gelen kişiyi görmek için başını kaldırdığında Hürrem Sultan sarsıldı. Anna Hatun yaş dolu gözlerini Hürrem Sultan'ın gözlerine dikmişti.
"Sen... Ne işin var burada hatun?"
Sümbül Ağa, Anna'nın üzerine yürüyen sultanın kolunu tuttu.
"Şimdi sırası değil sultanım. Size dışarıya kadar eşlik edeyim."
Sümbül Ağa, Hürrem Sultan'ın tüm itirazlarına rağmen onu dışarıya çıkarmıştı. Hatice Sultan merakla ikisine dönmüştü.
"Nedir bu haliniz?"
***
Anna hünkarın alnını okşarken bir yandan da mırıldanıyordu. Hekimler gelir gelmez onlarla konuşmuş, ortak fikirleri ile hünkarı kara yatırmışlardı. Anna uygulayacağı tedavi için bir sürü ot ismi saymıştı. Hekimlerin onayı ve Valide Sultan'ın emriyle birkaç ağa görevlendirilmiş, otları bulmak için ormana gitmişlerdi.
"Aç gözlerini Muhibbi... Hepimiz senin uyanmanı bekliyoruz."
Anna hıçkırarak sevdiği adamın yanağını okşadı. Soğuktan kızarmış ellerini ve titreyen bedenini umursamadan hünkarın başının ucunda yerde oturuyordu. Valide Sultan gözyaşlarını silerek terasın kapısından oğlunun yanağını okşayan kadını izledi bir süre. Kendi sıhhatini düşünmeden karlar üzerinde oturan Anna, tıpkı bir prensesi andırıyordu. Pamuk prensesi...
"Anna Hatun, istediğin otlar geldi. Tarifine göre hazırlanıp merhem yapıldı."
Anna başını kaldırıp Valide Sultan'a tebessüm etti.
"O halde hünkarımız iyileşecek sultanım. Hiç kuşkunuz olmasın."
Anna hekimlere hünkarı yatağına taşımasını söyledikten sonra Valide Sultan'ın ona uzattığı kaseyi avuçladı. Ellerini merheme daldırıp hünkarın alnına, boynuna ve eklem yerlerine sürdü.
"Şimdi ne olacak?"
Anna, Valide Sultan'ın endişeli sesine karşılık sakince tebessüm etti.
"Bekleyeceğiz sultanım... Dua edip bekleyeceğiz."
Valide Sultan başını eğip gözlerini oğluna dikti. Anna ise dizlerinin üzerine çökmüş hünkarının elini usul usul okşuyordu.
***
Güneş bulutların arasından payitahtı ısıtmaya başlarken Sultan Süleyman gözlerini araladı. Kendini hiç bu kadar dinç hissetmemişti. Burnuna dolan garip koku ile yüzünü buruşturdu. Aynı anda heyecanlı bir ses kulaklarını doldurdu.
"Muhibbi..."
Süleyman tebessüm ederek gözlerini genç kızın altın sarısı saçlarında gezdirdi. Yorgun bakan gözlerini görünce şevkatle gülümsedi.
"Anna... Benim şifa dağıtan güvercinim."
Anna gülümseyerek sevdiği adamın elini öptü. Ardından doğrularak kenarda duran bezi eline aldı. Hünkarın merhem sürdüğü yerlerini temizlemeye çalışırken fısıldadı.
"Hepimiz senin için çok endişelendik... Özellikle Valide Sultan'ımız ile bir an olsun ayrılmadık yanından."
Bakışlarıyla divanda uyuyakalan sultanı işaret etti.
"Böyle öğrenmeni istemezdim..."
Anna kaşlarını çattı.
"Şimdi sırası değil Muhibbi... Şimdi değil."
Anna işini bitirdikten sonra müjdeli haberi vermek için Valide Sultan'ı uyandırdı. Valide Sultan sevinçle oğlunun baş ucuna geldiğinde Anna'ya şükranlarını sunmayı da ihmal etmedi. Anna ise tebessümünün ardından gözlerini sevdiği adama dikti. Ardından önünde saygı ile eğildi. Süleyman'ın acı dolu bakışları kendi bakışlarıyla karşılaştığında dudaklarını araladı.
"Ben artık hareme döneyim... Hünkarım, sıhhatinize kavuştuğunuz için müteşekkirim."
Süleyman Anna'ya seslenecekken Valide Sultan'ın elini sıkmasıyla sustu. Anna kalbindeki kırıklığı da alarak daireyi terk etti. Dışarıda akşamki kalabalık yoktu. Herkes dairesine çoktan çekilmişti. Anna başını arkasından kapanan kapıya yasladı.
Acı bitmiş, hünkar iyileşmişti. Muhibbi olarak veda ettiği adam artık onun hünkarıydı. İşte bu bilgi her şeyi değiştirirdi Anna için. Sevdiği adam hastalıkta ölmüş, hünkarı ise doğmuştu.Hikayemiz 1K okunmuş, herkese teşekkür ediyorum 🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahperi
Ficção HistóricaYa biri Hürrem Sultan'ı alt etmeyi başarırsa? "Bakıyorum çabuk pes ettiniz sultanım. Hani siz baş hasekiydiniz? Baş Haseki Mahidevran Sultan." Alayla gülümsedikten sonra elini karnının üzerinde gezdirdi. "O karnındakine güvenme Hürrem. Gün gelir o...