Bölüm 15- Sürgün

1K 68 1
                                    

Mahidevran Sultan, Valide Sultan'ın dairesine girdiğinde karşısında öfkeli bir sultan beklemiyordu. Korkuyla başını eğip selam verdikten sonra Daye Hatun'u süzdü. Yüzünde mimik oynamayan haznedarın ardından yutkunarak Valide Sultan'a baktı.
"Validem... Beni emretmişsiniz. Bir hadise mi vuku buldu?"
Valide Sultan karşısındaki hatuna kırgınlıkla baktı. Yine hata yapmıştı. Arkasını toplamaktan bıkmıştı artık Valide Sultan. Bu sefer hatası büyüktü. Zira hünkarın değerlisi ortada yoktu. Az önce itirafçı olan hatun ölmüştü. Bu da yetmezmiş gibi Sinan Ağa ortalıktan kaybolmuştu. Anna... Zavallı hatunun ölüsü bile yoktu.
"Bu sefer seni ben bile kurtaramam Mahidevran. Hata yaptın."
Mahidevran Sultan kaşlarını çattı. Ne yapmıştı?
"Af buyurun Validem. Lakin neden bahsettiğinizi anlamadım."
Valide Sultan öfkeyle yaklaştı Mahidevran'a.
"Numara yapma hatun! Anna'yı cariyene boğdurup denize attırdığını biliyorum! Hatun her şeyi itiraf etti. Urgan senin dairenden çıktı."
Valide Sultan elini alnına yasladı. Daye korkuyla bir adım atacakken Valide Sultan eliyle durdurdu onu.
"Sen hiç akıllanmayacak mısın Mahidevran? Ne zaman duracaksın? Yetmedi mi bugüne kadar yaşadıkların?"
Mahidevran Sultan dolan gözlerini gizlemeden dizlerinin üstüne çöktü. Üzerine atılan bu iftira ile ne yapacağını bilemiyordu.
"Validem size yemin ederim ki benim bir alakam yok. Ben Anna'ya hiçbir şey yapmadım. Hem neden yapayım?"
Valide Sultan eteğini kavrayan hatuna bir süre bakakaldı. Ardından sertçe eteğini kurtarıp sedirine oturdu.
"Dairene dön Mahidevran ve sakın bir delilik daha yapma. Hünkarımız ile konuşacağım. Canını bağışlaması için yalvaracağım oğluma. Lakin bunu senin için değil, biricik torunum Mustafa için yapacağım."
Mahidevran Sultan gözyaşlarını tutamayarak ayağa kalktı. Kaftanının eteklerini tutarak selam verdikten sonra daireden çıkmadan önce son kez yalvardı.
"Validem size canım üzerine yemin ederim ki ben bir şey yapmadım. Masumiyetime inanın... Yalvarıyorum."
Valide Sultan kafasını çevirip kafesli penceresinden hareme doğru bakış attı. Artık neye inanacağını şaşırmıştı yaşlı kadın.
***
Sultan Süleyman divan toplantısından çıktıktan sonra hasodaya doğru ilerliyordu. Hâla Anna'dan bir haber alamamıştı. Güvercini ona mı gelecekti yoksa özgürlüğünü mü seçecekti emin değildi. Lakin tüm kalbiyle Allah'a onu seçmesi için yalvardı Sultan Süleyman. Dairesinden içeri girdiğinde Valide Sultan'ı dairesinde görmeyi beklemiyordu. Şaşkınlıkla validesinin yanına gelip eline yumuşak bir öpücük kondurdu. Annesinin telaşlı ve yorgun yüzünü görünce endişelendi hünkar. Annesine çok düşkündü. Onun canının sıkılmaması için elinden geleni yapardı hünkar. Bir tek Hürrem konusunda münakaşa ederlerdi. Orada da validesinin kalbini kırmamaya özen gösterirdi.
"Bir sorun mu var Validem? Hayli solgun görünüyorsunuz."
Valide Sultan oğlunun koluna girip onu terasa sürükledi. Boğazın kokusunu içine çektikten sonra gözlerini Anna'nın can verdiği denize dikti.
"Bu sabah aldığım bir haber üzerine buradayım aslanım. Anna Hatun..."
Süleyman kendine hakim olamayarak kesti validesinin sözünü.
"Gitti mi? Beni bırakıp gitti mi Validem?"
Valide Sultan gözünden akan yaşla başını olumlu anlamda salladı.
"Bir cariye hatunu boğup bir ağa ile birlikte denize atmış aslanım."
Süleyman duyduklarıyla elini kalbine götürdü. Gözlerinin önüne gelen Anna'nın masum yüzüyle yumruklarını sıktı.
"Kim?! Kim cürret eder buna?!"
Acıyla gözleri kısıldı hünkarın. Anna'nın sesi kulaklarına dolduğunda bir damla yaş yanağına aktı. Güvercini kuş olup uçmuştu lakin ne özgürlüğe ne de kalbine konmuştu...
Valide Sultan oğlunun üzüntüsüyle kahrolmuştu. Elini oğlunun omzuna koydu. Sevgiyle okşadıktan sonra mırıldandı.
"Sen bunları boşver aslanım. Ben icabına bakacağım."
Sultan Süleyman bedenini terastaki sedire bıraktı. Kimden şüphelenmeliydi? Mahidevran'dan mı yoksa Hürrem'den mi? İkisinin de canını alamazdı. Evlatlarına bunu yapamazdı.
"Her kim ise Bursa sarayına sürgün ediyorum! Emrimdir Validem. O hatunun yüzünü bile görmek istemiyorum sarayımda."
Valide Sultan anlayışla başını salladı. Mahidevran cezası ölüm olan bu suçtan sürgün ile kurtulmuştu.
"Hemen bugün emrini yerine getireceğim aslanım."
Valide Sultan daireden çıktığında dik duran bedeni gevşemiş, hüzünle kaplanmıştı. Aslanı bir an önce toparlanmalıydı. Zira bu acı onu tüketir yok ederdi. Aşk acısını en iyi Valide Sultan bilirdi. Sevdiği adamı ölüm döşeğinde görmüştü. Onun ölümü evladının tekrar doğumu olmuştu lakin hem acıyı hem mutluluğu aynı anda yaşamıştı Valide.
***
Mahidevran Sultan verilen kararla kendisini daireye kapatmıştı. Evladından ve aşkından hiç suçu yokken ayrılacak olmak kederli sultanı acıya hapsetmişti. Gözlerinden akan yaşlarla eşyalarını sandığa yerleştirirken bir yandan da evladını düşünüyordu. Ne yapacaktı oğlundan ayrı? Ölürdü... Nefes alamazdı Mahidevran Sultan.
Kapısı güç bela açıldığında içeri Sümbül Ağa girdi.
"Gitme vakti sultanım..."
Mahidevran Sultan ağlamaktan kanlanıp kızaran gözleriyle yalvardı biçare.
"Ne olur... Ne olur inan bana Sümbül Ağa. Ben masumum. Hiçbir şey yapmadım. Ayırmayın beni oğlumdan."
Sümbül Ağa başını olumsuz anlamda salladı.
"Hünkarımızın ve Valide Sultanımızın kararı bu yönde sultanım. Lütfen zorluk çıkarmayın."
Mahidevran ağlayarak Sümbül Ağa'nın koluna yapıştı.
"Ben masumum. Hünkarımızı görmek istiyorum!"
Sümbül Ağa arkasındaki ağalara el işareti yaptı. Mahidevran Sultan'ın koluna giren ağalar onu zorla dışarı çıkarırken acılı sultan kendini kaybetmişti. Haremin duvarlarına yankılanan acı dolu sesi, şehzadesinin kulaklarına doluyordu. Minik Mustafa, mektepten çıkmış gözlerindeki yaşlarla duvarın dibine çökmüştü.
"Oğlumu göreyim! Mustafa! Ben masumum anneciğim! Ben yapmadım! Hünkarııım!"
Tüm çabası boşa çıkmıştı güzel sultanın. Acıyla ağaların kollarında bayılan güzel sultan güç bela at arabasına bindirilmişti. Son bir defa hünkarını ve oğlunu göremeyen talihsiz ana Bursa'ya doğru yola çıkmıştı.

MahperiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin