Devran Korkmaz - 1994"Ne soracaksan sor bakalım."
"Yusuf Gazel'in saklanacağı herhangi bir yer var mı bildiğin?"
Bilmiyordum. Bu soru bana ilk geldiğinde neler olacağını hiç bilmiyordum. Yusuf her zaman birileri tarafından aranan biri olmuştu. İnsanlar ya yardım istemek için ya dertlerini anlatmak ya da sadece konuşmak ve bir şey sormak için bile olsa onu ararlardı. Ama bu seferki farklıydı, hissediyordum. Gidebileceği bir yer var mı diye sormak mutlaka ulaşmak istedikleri anlamına geliyordu. Yine de Yusuf bu kadar göz önündeyken ona bir şey yapamazlar. En fazla biraz dayak yer o kadar. Bu da içimde büyüyüp duran öfkeyi karşılar gibiydi. Nefretimin büyümesine engel olmak için bu kadarcık bir şeye razı olabilirdim.
"Bir yer var," dedim içimde yaptığım muhakemeden sonra. "Yusuf, ben ve Murat'ın ara ara ziyaret ettiğimiz ormanlık alanda bir kulübe var. Oraya bakabiliriz."
Adam bana inanmazca baktı. Biraz beklediğim için yalan söylediğimi düşünmüş olmalı. Ancak ben yalan uydurmuyor söyleyip söylememekte tereddüt ediyordum. Bakışlarımı çevirip "Hadi gelin de götüreyim madem," dedim. Böyle söyleyince ihtimal verdiler sanırım. Önde ben arkada onlar giderken adımlarım hızlıydı. Ben kendi aracıma bindiğimde onlar da kendi aracına bindi. Bizim her zaman gittiğimiz ormanlık alana doğru sürdüm. Ormana girişte araçlar uzak bir mesafede bırakılır gerisi yürünürdü, biz de öyle yaptık. Ben araçtan inince onlar da indi ve birlikte yürümeye başladık. Aklımda sadece Yusuf'un onlar tarafından birkaç soruya maruz kalacağı vardı. İçimdeki iyi ve kötü sürekli savaş halindeyken bir adım ileri iki adım geri gidip durdum. Soru sorarlar, Yusuf cevaplamaz, kargaşa çıkar, biraz dayak yer olmazsa araya ben girerim biter gider. Sonunda kulübeye vardığımızda içeride biri olduğunu hemen anladım. Genelde kulübe kapısının önüne yosunlarla kaplı takma kapıyı yerleştirirdik. Dışarıdan gören biri burasının kullanmaya elverişli olduğunu anlamasın diye. Ama o kapı yerdeydi ve asıl ahşap kapı görünüyordu. Yani biri içeri girmişti.
"İçeride," dedim arkamı dönüp adamlara bakarak. Adamlar kulübeyi incelerken bana baktılar.
"Ya bize saldırırsa?"
"Size neden saldırsın? Evet şu aralar biraz sıkıntıları var ama Yusuf o kadar da fevri değildir. Zaten sadece birkaç soru sormayacak mısınız?"
"Olsun yine de önce sen seslen. Silahı varsa tehlikede olabiliriz."
Kaşlarımı çatıp yüzümü buruşturdum. İlk şüphe o zaman düştü içime.
"Sadece soru soracak birileri neden tehlikede olsun?"
Adam afalladı ama belli etmemeye çalışarak gözlerini çevirdi.
"Sence böyle bir durumda sen soru sorulacak kişi olsan mutlulukla mı karşılardın?"
Tuhaf davranmaya başlamışlardı fakat geri dönmek için çok geçti. Kulübe önümüzde ayan beyan dururken geri dönemezdim ve tek başıma baş edemeyeceğim kadar da çokları. Beşe bir neredeyse imkansız. Elim yavaşça kemerindeki silaha giderken kulübeye baktım yeniden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROFESYONEL
AdventureO bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.