Bol bol teori bekliyorum. Kitabı yazmanın en zevkli yanı sizin fikirlerinizi okumak! Ne kadar çok teori o kadar hızlı yeni bölüm. İyi anlaşma bence (;
Keyifli okumalar dilerim...13 Nisan 1994
Yusuf Gazel'in hatırasından 🕯Toplamda üç gün boyunca üstünde beyaz tavşan resmi olan çikolata aradık. Tüm market, bakkal ve hatta yurt dışından gelenlerin evlerine bile konuk olduk ama asla böyle bir çikolata yoktu. Çobanın yanlış hatırlaması ya da yalan söylemesi ihtimali üzerine de durduk ve hem ben hem Murat defalarca kez sorguladık ama hep aynı şeyi söylüyordu. Hatta beyaz tavşanın resmini bile çizmişti. Çikolatanın şeklini de anlatmıştı. Bu kadar ayrıntıdan ve hep aynı şeyi tekrarlamasından sonra biz de ona inanmıştık artık. Kesinlikle üzerinde beyaz tavşan olan bir çikolata vardı! Üç gündür nöbetleşe Murat'la maktullerin ailelerine ziyarete gidiyorduk. Hepsinden farklı farklı bilgiler toplamıştık ama hiçbiri beyaz tavşan çikolataları kadar net değildi. Elimizde hem çok kuvvetli hem de çok zor bir ip ucu vardı. Bir şişe suyu zorla bitirmeye çalışırken yüzümü buruşturdum. Günlerdir çikolata yemekten dişlerim kamaştığı için içtiğim suyun tadı bile yavan geliyordu. Yapacak başka bir şey kalmadı diye üzülürken mafya gelmişti aklıma. Evet seri cinayetlerden ona bahsetmeyecektim ama bir çikolatayı bulması da onun için zor olmazdı muhtemelen. Elimdeki su şişesi ile arabamı mafyanın malikanesine doğru sürerken Murat merkezde kalmıştı. Aileleri gezme sırası bendeydi ve aslında sıraya göre Şerif İzci'nin ailesini ziyaret etmem gerekiyordu ama ben oradan dönüp mafyanın evine gelmiştim. Nedense içimde bu beyaz tavşanın bizi doğru yola götüreceğine dair bir his vardı. Zaten başka bir ip ucumuz da yoktu.
Malikaneye gelir gelmez yine ihtişamla karşılandım. Ben indiğimde arabam mafyanın adamları tarafından içeri alındı. Tek başıma geldiğim için daha çok ihtimam görüyordum. Hemen yardımcısı geldi ve beni özel bir odaya aldı. İçecek ve yiyecek bir şeyler getirdikten sonra bir süreliğine yalnız bırakacağından bahsetti. Koyu yeşil boya ile kaplı olan duvarlar dışarıdan ışık almadığı için sarımtrak lambalarla aydınlatılıyordu. Böylesi ortama hem ciddi hem de loş bir hava vermişti. İçecekten bir yudum alıp etrafı incelemeye devam ettim. Bomboş bir odaydı. Sadece bir ofis masası ve önünde iki sandalye vardı o kadar. Dışarıdan içeriye ve içeriden dışarıya herhangi bir ses ve görüntü sızması imkansızdı. Sıradan insanların buraya girmediği öyle çok belliydi ki. İçeceğimden üçüncü yudumu almıştım ki acele ile kapı açıldı ve Osman Çelik içeri girdi.
"Ooo Yusuf komiserim hoş gelmişsen yav. Kusura bakma kızım geldiydi onunla konuşuyordum."
"Sıkıntı değil, devam etseydin ben beklerdim biraz daha."
"Yok yav seni bekletir miyim hiç?"
"Kızın mı vardı senin?" diye sordum içeceğimden yeni bir yudum alırken.
Şaşkınlıkla sorduğumda "He yav, beğenirsen evlendireyim seninle," dediğinde gülümsedim ve yavaşça elimi kaldırdım. Gümüş yüzüğümü görünce "Sözlü müsün?" diye sordu. Başımı iki yana salladım. "Nişanlı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROFESYONEL
AdventureO bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.